You are here
Nükleer Felâketler Kapımızda!
Topkapı’dan bir işçi
Japonya’da meydana gelen 8,9’luk deprem, ardında büyük izler bıraktı ve bırakmaya da devam edecek. Dünyanın en büyük beşinci depremi olsa da, asıl sorun doğal bir afetin bıraktığı etkiler değil. Bulunduğu coğrafya nedeniyle zaten depremlere alışkın olan Japonya, asıl cefayı nükleer reaktörlerden çekiyor. Nükleer santrallerde meydana gelen yangınlar nedeniyle radyoaktif sızıntı durdurulamıyor. Yani deprem değil kapitalistlerin kâr hırsı doğayı yeni bir kıyametle karşı karşıya bırakıyor. Burjuva basın İbrahim Tatlıses’le uğraşadursun, “tehlike çanları” bizim için çalıyor.
Nükleer santraller sorunu yeni bir sorun değil. Ne yazık ki nükleer enerji, hep nükleer bombalarla özdeşleşmiştir. Oysa doğaya ve insana zarar vermeyecek türden nükleer enerji üretimi de mümkündür fakat kapitalistler bu konudaki araştırmaları bilinçli olarak geliştirmemektedirler. Dahası rüzgâr, dalga, gelgit, jeotermal enerji çeşitleriyle daha temiz, verimli ve sürdürülebilir enerji üretimi mümkündür. Kapitalist üretim tarzı doğası gereği bu tür temiz enerji kaynaklarının kullanıma sokulmasını baltalıyor. Kapitalistler, kendileri için ucuz ama doğa için pahalı olan yöntem ve teknolojileri kullanmakta ısrarla direnmekteler. Onlar kendi müsrif ve tahripkâr yaşam tarzlarını bencilce sürdürebilmek için insanlığın geniş kesimlerinin yok olmasını göze alabilmektedirler. “Doğa mı? Benden sonra tufan olsun, umurumda değil” anlayışı burjuvazinin doğaya ve insana bakış açısını ortaya koymaktadır.
Daha BP’nin Meksika körfezine döktüğü petrolün verdiği tahribatın, Çernobil’in ve daha da geriye gidecek olursak Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının izleri silinmemişken şimdi de Japonya’daki nükleer felâket çıkageldi. Kapitalistlerin kâr hırsına denizlerimizi, gökyüzümüzü, ormanlarımızı ve toprağımızı kurban etmeyelim. Doğanın tahribatıyla birlikte kendi hayatlarımızın da solmaması için örgütlenip mücadele edelim.