You are here
Tiyatro: Dört Yıldızdı Onlar, Daima Parlayacaklar!
UİD-DER’li işçiler
Ben UİD-DER’in Aydınlı şubesindeki tiyatro çalışmasına katılan bir lise öğrencisiyim. “Dört Yıldızdı Onlar Daima Parlayacaklar” adlı oyunumuz hakkındaki duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Oyunumuz, işçi sınıfı önderlerinden Lenin, Karl Liebnect, Rosa Lüksemburg ve Mustafa Suphi’nin devrimci mücadelelerini ve bu insanların bizim devrimci yolumuzu nasıl aydınlattığını ve bizim de vermemiz gereken mücadeleyi anlatan bir oyundu. Aydınlı’da yürütülmeye başladığından beri tiyatro çalışmalarını katılıyorum. Bu çalışmaya başladığımızdan bu yana malzemelerin sağlanabilmesi ve çalışmaların yürüyebilmesi için kolektif bir çaba içerisinde büyük emekler harcadık ve harcamaya devam ediyoruz. Daha önce iki oyun oynamıştık. Ama bu oyun hem konusunun önemi bakımından hem de harcanan emek bakımından daha geniş bir oyun oldu.
Oyun günü gelmeye yakın heyecan ve provaların önemi artıyordu. Ve nihayet oyunu sergileme zamanı gelmişti. İnsanlar yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. Oyunun başlamasına yarım saat kala tiyatro oyuncuları olarak kulise çekildik. Artık oyun başlayacaktı. Heyecan ve sorumluluk artıyordu. Başlama saati geldi çattı. Sahneye çıktığımızda derneğimiz tamamen doluydu. O kadar insanı görünce insanlara bir şeyler aktarabilmenin önemi kat be kat arttı. Ama oyun bittiğinde kolektivizm ruhuyla harcadığımız emeğin karşılığını almıştık. Tebrikler ve olumlu eleştiriler çok güzeldi. Hatta Rosa Lüksemburg’un ölümü sahnesinde ağlayanlar dahi olmuş ve bu bizi çok duygulandırdı. İlk kez böyle fikirlerle tanışan insanların hissettikleri duygular da çok güzeldi. Bunların hepsi bizim için çok güzel şeylerdi.
Ama asıl önemli olan bunları UİD-DER çatısı altında yapmak oldu. Aydınlı gibi bir işçi semtinde tiyatroyu izlemeye gidemezken bunu oynamak zordu. Bunu bize sağladığı için öncelikle UİD-DER’e, tiyatro hocamıza ve oyundaki tüm işleri yerine getiren arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum. Ve sizleri hem tiyatroya, hem de sınıf mücadelesine çağırıyorum.
Aydınlı’dan bir lise öğrencisi
-------------------------------------------
Merhaba! Ben Uluslararası İşçi Dayanışması Derneği’nin tiyatro kursunda yer alan lise öğrencisiyim. Geçtiğimiz hafta oynadığımız “Dört Yıldızdı Onlar Daima Parlayacaklar” adlı oyundan bahsetmek istiyorum. Oyunda, sınıf mücadelemizin dört devrimci önderi olan Mustafa Suphi, Lenin, Rosa Lüksemburg ve Karl Libnecht’in nasıl mücadele ettikleri ve öldükleri anlatıyordu. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Karadeniz’de boğdurulması, Rosa ve Karl’ın dipçik darbeleriyle katledilmesi bana çok dokunmuştu.
İşçi sınıfının elinde araç olarak kullanılabilecek çok az şey var. Bunlardan biri kendi emeğimizle kurup sürdürdüğümüz tiyatro. Bu ve bu tür araçların devamını sağlamak için katılmamız ve elimizden geleni ardımıza koymamamız lazım. Bunun için de birlik, beraberlik ve dayanışma gerekli. Bu da elimizde olan bir şey…
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
Aydınlı’dan bir öğrenci
--------------------------------------
Yaşadığımız kapitalist sistemde burjuvazi bizi daha rahat sömürmek ve gütmek için her türlü aracı kullanıyor. Sineması, tiyatrosu, sporu, görsel ve yazılı basını ile bize kendi ideolojisini zerk ediyor. İşçi sınıfından bir şey olmaz diyen burjuvaziye inat, bizler her şeyi üretenler olarak her türlü sanatsal faaliyeti de yapabiliriz ve yapıyoruz. UİD-DER çatısı altında sınıf bilinciyle tiyatro oyunları çıkartıyoruz. Emekleriyle her şeyi yaratan bizler bu işi de layıkıyla yapacağımıza inandık ve başardık. “Dört Yıldızdı Onlar Daima Parlayacaklar” isimli oyunu, oyun yazımından dekoruna, oyuncusuna, ışığına kadar her şeyiyle biz ürettik ve biz oynadık. Devrimci Marksist önderlerimizi, ölüm ayları olan Ocak ayında bu oyunla da andık. Sınıfın devrimci önderleri olan Rosa, Karl ve Mustafa Suphi burjuvazi tarafından katledilmişlerdi. Lenin’i de yine bir Ocak ayında yitirmiştik. Onların işçi sınıfına bıraktıkları mirasla yolumuza devam ediyoruz. Oyunun sonundaki şiirde de ifade edildiği gibi, “Dövüşenler Ölenlerin Tutmaz Yasını”!
Selam olsun bu yolda düşen devrimcilere; selam olsun bu yolda dövüşen tüm devrimcilere!
Aydınlı’dan UİD-DER üyesi bir işçi
---------------------------------------------
Merhaba dostlar,
UİD-DER üyeleri olarak kendi kıt imkânlarımızla “Dört Yıldızdı Onlar, Daima Parlayacaklar!” adlı bir oyun sahneye koyduk. Ben o anki mutluluğumu paylaşmak istiyorum sizlerle.
Oyunun başlamasına az bir zaman kalmıştı, kuliste bütün oyuncular mutluluktan, heyecan ve sevinçten güçlükle ayakta duruyorduk. O an hepimiz sevinç, hüzün ve heyecanı beraber yaşadık. Mutluyduk, çünkü dostlarımıza işçi sınıfı önderlerinin burjuvaziyle amansız mücadelesini anlatıyorduk. Hüzünlüydük, çünkü onların nasıl katledildiklerini, işçi sınıfının nasıl önderlikten yoksun kalışını anlatıyorduk oyunumuzla. Sevinçliydik, çünkü geleceğe dört elle sarılmıştık ve son nefese kadar kavga diyorduk. Umutsuz olmamayı, kavgadan kaçmamayı ve dünyayı değiştirene dek, yani Lenin’in yaptığı gibi kapitalizmi alaşağı edene kadar mücadeleye devam diyorduk. Evet dostlar! Biz o gün mutluluğu, sevinci ve hüznü bir arada yaşadık. Almanya’da Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in faşistlerce katledilişini, Türkiye’de Mustafa Suphi ve yoldaşlarının burjuva Kemal tarafından Karadeniz’in azgın ve kudurmuş dalgalarında boğdurulmalarını, Lenin’in ölümünün dünya işçilerini ne kadar derinden etkilediğini anlattık.
Bize düşen görev önderlerimizi her zaman sahiplenmek, onların göstermiş oldukları yoldan ilerlemek, işçi sınıfının yapacağı bir devrimle kapitalizmi alaşağı etmek, kızıl bayrakları göndere çekip Lenin’in ordusu olarak geleceğe yürümektir.
Esenler’den bir işçi
-------------------------------------------
Merhaba sevgili dostlar!
İki hafta önce UİD-DER’in hazırlamış olduğu bir oyunu koyduk sahneye: “Dört Yıldızdı Onlar, Daima Parlayacaklar!” Bu oyunla işçi önderlerimizi andık, tarihimizi hatırladık. Ve muhteşem bir oyun oynadık UİD-DER çatısı altında.
Tiyatro denildiğinde ilk akla gelen komedidir genellikle. Halbuki tiyatro aynı zamanda düşündürücü de olmalıdır. Ve biz UİD-DER’de işçi tiyatrosu yapıyoruz, düşündürüyoruz. Tarihimizi oyunlaştırıp işçi arkadaşlarımızla paylaşıyoruz. Tiyatronun patronların tekelinde olmadığını gösteriyoruz işçi arkadaşlarımıza. Bütün işçilerin içinde bir yetenek var. Ama maalesef sistem içimizdeki yetenekleri sindirmiş. Ben tiyatro nedir, neye yarar, niye oynanır bilmezdim. Tiyatronun yolunu bilmezdim. Ve ben tiyatroyu buradaki arkadaşlardan öğrendim. Beni buraya birileri getirdi ve tiyatro ile burada tanıştım. Burada tiyatronun önemini kavradım. İnsanın kişiliğinin oturmasında çok önemli rolü var tiyatronun. İnsanlarla doğru diyalog kurmayı öğreniyorsun. Daha birçok şey.
Bizler çalışan insanlarız. Sabahın köründe işe gidip akşamın belli olmayan saatinde eve bitkin bir halde dönüyoruz. Sosyal yaşam diye bir şey kalmıyor. Halbuki insan sosyal bir varlıktır. Sosyal etkinlikler işçilerin de hakkıdır. Çünkü, her şeyi üreten, yaratan bizleriz. Her şey doğal olarak bizim de hakkımız. Ama patronlar sınıfı bizi her şeyden mahrum kılıyor. UİD-DER biz işçilere böyle bir kapı açtı. Her sektörden işçiler bir araya gelip bir bütün olduğumuzun farkına varıyoruz. Ve kendimiz için bir şeyler yapmaya başlıyoruz. Biz işçilerin çalışma haricinde bir şeyler yapabileceğimizi görüyoruz.
Biz de bu oyunu bir bütün olarak oynadık. Emek verdik, ruhumuzu verdik. Tüm arkadaşlarla canla başla çalıştık. Yeri geldi uykusuz kaldık, yeri geldi sabahlara kadar dekor, kostüm hazırladık. Bu oyunun her şeyini kendi ellerimizle yaptık. Perdesinden kostümüne, boyasından ışığına, ses sisteminden sinevizyona kadar bizler emeğimizle yaptık. Emek vermeden de meyve yiyemeyiz. Bütün içtenliğimizle oynadık. Gelen insanlara bunu hissettirdik. İnsanların verdikleri tepki çok güzeldi. Herkesin gözleri dolu dolu olmuştu. Bu da mutluluk verici bir şeydi. Bizi izleyen işçi dostlarımızdı. Bir kez daha net gördüm; biz işçiler gerçekten bir şey istediğimizde her şeyi başarabiliriz. Dünyayı yerinden oynatabiliriz. Çünkü bizim örgütlü bir gücümüz var. Bu UİD-DER’le mümkün. Ben bütün doğruları, insan olduğumu, yeteneklerimin olduğunu burada gördüm. UİD-DER’in bir parçası olduğuma çok mutluyum. Onun için buraya sahip çıkmak, işçileri buraya taşımak gerekiyor. Dört elle sarılmak ve mücadele etmek gerek. Sınıf mücadelemiz büyüyor ve büyüyecek. Bütün dünyanın işçileri birleşin!
Esenler’den bir kadın tekstil işçisi
----------------------------------------------
Merhaba dostlar,
Ben UİD-DER üyesi bir kadın işçiyim. UİD-DER’in diğer şubelerinde olduğu gibi ESENLER şubesinde de düzenli olarak film gösterimi, işçi özeğitim toplantıları, seminerler yapılıyor. Son olarak da bir tiyatro oyunu sahnelendi. Oyunun adı: “Dört Yıldızdı Onlar, Daima Parlayacaklar!” Oyun Lenin, Rosa Luxemburg, Karl Liebnect ve Mustafa Suphi’nin yaşamlarını bize anlattı ve yaşattı. Ben de son oyun çalışmaları süresince oynayan arkadaşlarla beraberdim. Her bir arkadaşımız ayrı ayrı her şeylerinden fedakârlık etti. Vardiyadan çıkıp, nöbetten çıkıp uykusuz bir şekilde saatlerce, günlerce çalışma yaptılar. Bir an olsun sitem etmeden, yorgunluk, yılgınlık dile getirmeden çalıştılar. En güzeli, en iyisi için uğraştılar. Hocasından, perdecisine kadar tek bilek tek yürek olmuştular.
Oyun günü geldiğinde artık sahneye çıkıp seyircilerle buluşma zamanı gelmişti. Bütün oyuncular ve ekip tam bir şekilde kulisteyiz. Seyirciler derneği doldurmuş taşıyor. Sahne hazır, perdenin açılmasını bekliyor. Muhteşem bir heyecan var kuliste. Arkadaşların heyecanını yaşıyorum, hepimiz titriyoruz. Arkadaşlar ayrı ayrı köşelerde son tekrarlarını yapıyorlar. Heyecan, mutluluk birbirine karışıyor. Öyle büyük sorumluluk almışlar ki, en iyisini yapmak, önderleri yaşamak istiyorlar. Ve perde açılıyor, oyun başlıyor. Oyuncularla beraber oyuna kapılıp gidiyoruz. Her sahnede her anı bize yaşatıyorlar. Söyledikleriyle, duruşlarıyla, o dönemi anlatan müzikle, görüntüyle her anı yaşıyor ve dalıp gidiyoruz. Bazen gözyaşlarımız kendiliğinden akıp gidiyor, dalıyoruz uzaklara, kimi zaman da yumruğumuzu sıkıyoruz, öfkemizi bastırıyoruz. Kimi zaman keyiflenip coşuyoruz. Öyle anlar oluyor ki, bizler de onlarla ölüyoruz, onlarla boğuluyoruz, onlarla haykırıyoruz içimizden son nefes.
Son sahnede mim gösterisiyle beraber dünyayı parmaklarının ucunda kaldırıyorlar. Ve perde kapanıyor, büyük bir alkış kopuyor, defalarca tekrarlanıyor. Evet, oyun bitiyor perde kapanıyor ve kulisteyiz. Hepimizin yüzünde oyunun başarısının vermiş olduğu bir mutluluk vardı. Birbirimize büyük bir coşkuyla sarılıyor ve kutluyorduk. Evet, çok çalışıldı, uğraşıldı, emek verildi.
Bütün bu özveriler bu anı yaşamak ve yaşatmak içindi. Öyle mükemmellerdi ki, öyle içten, öyle yürekten oynadılar ki, sanki yıların tiyatrocularını izliyorduk. Oysaki oyuncuların hiçbiri oyunculuk eğitimi almamıştı. Onlar işçilerdi; tekstil, metal, muhasebe, hemşire vs… Yani günün erken saatinde kalkıp geç saatlere kadar çalışan işçilerdi. Aslında işin özü de burada zaten. Dedim ya öyle içten, öyle gerçektiler oynarken. Eğer bir derdin varsa, bir şeyler anlatabilmek adına yaşamını sunuyorsan o zaman her şey muhteşem oluyor. Gerçekten de muhteşem bir oyundu. Bize işçi sınıfına yaraşır bir oyundu. Burada tabii öncelikle UİD-DER’in ne kadar disiplinli ve kararlı bir çalışma yürüttüğü ortada. Bir sürü etkinlikle beraber bu yazılan ve oynanan oyunla da bir kez daha ortaya koymuş oldu farkını.
Tiyatronun insanlara ulaşabilmekte önemli bir rolü var. O gün oyunu izlemeye gelenler arasında tarihi bilmeyenler bilenler daha fazlaydı. Ama öyle bir şey oldu ki orada her şey çözüldü bir anda. Oyun, sonuna kadar pür dikkat izlendi. Ciddi bir sessizlikle. İzleyicilerden gelen tek ses ağlama sesleriydi. Oyun sonunda yanlarına gidip sohbet ettiğimizde herkes ağız birliği etmişçesine harika bir oyundu; elinize, yüreğinize sağlık dedi. Biz böyle bir şey beklemiyorduk açıkçası diyorlardı. Yüzlerinde büyük bir şaşkınlıkla oluşan memnuniyet ve mutluluk vardı. Seyircilerden birinin söylediği şey şuydu: çok başarılı bir oyun hazırlanmış, hiç diğer tiyatrolara benzemiyor.
Kostümlerden tutun da sahnenin hazırlanışı, resimler, müzik, anlatım, gösterilen slaytlar... Kısacası her şey harikaydı. Öylesine bir oyun değildi. Tarihti, eğitimdi. Evet, oyun aracılığıyla izleyiciye eğitim verildi. Belki kitabı açıp tarihi okusak bir süre sonra sıkılırlar. Ama bu şekilde her şeyin daha kolay olduğu görüldü. O kadar coşkulu ve mutluyum ki yazdıkça yazmak geliyor içimden. Bir daha eklemek istiyorum. Ben de bu oyunun bir parçası olduğum için çok mutluyum. Ve önümüz çok açık. Biz yaptık mı her şeyin en iyisini yaparız!
Esenler’den UİD-DER üyesi kadın tekstil işçisi
Dövüşenler ölenlerin tutmaz yasını
21. Yüzyılda Kölelik