You are here
Akıntıya Karşı Kürek Çekmek
Bostancı’dan bir grup işçi
Bugün öyle bir akıntı üzerimize geliyor ki, azgın sularla boğuşmayı ve bu selin karşısında direnmeyi zorlaştırıyor. Ancak direngenlik, mücadele bilincini edinmekten, sınıfımızı tanımaktan ve öğrenmekten geçiyor. İşte tam da bu nedenle bizler UİD-DER’li işçiler olarak geçmiş mücadele deneyimlerimizin aydınlığında yolumuza ışık tutmaya çalışıyor ve genç işçi kuşaklarına da tarihimizi anlatıyoruz. Burjuvazi, sınıfımızın mücadele tarihini ve deneyimlerini hafızalarımızdan kazıyarak geçmişimizi yok etmeye çalışıyor. Çünkü hatırlayan ve unutmayan bir sınıf, yaşadıklarının nedenlerini asla unutmaz ve tüm bunları yaşatan burjuvaziye bedelini ödetir. Acıları ve anıları tazedir. Zaferleri aklındadır, özlemleri yüreğindedir. Ve yaşanabilir kılmak için bu dünyayı, mücadele yolundan bir adım bile uzaklaşmaz. Burjuvazinin saldırılarına boyun eğmez ve gücünü örgütlülüğünden alır.
Bu minvalde geçtiğimiz Pazar günü Aydınlı ve Bostancı temsilciliklerimizde, “İşçi Sınıfının Doğuşu” adlı etkinliğimizi gerçekleştirdik. Kapitalist sistemin doğuşuyla beraber burjuvazi kendi mezar kazıcılarını da yaratmaya başlamıştı. Eskiye dair olan ne varsa yıkılıyor ve yerini yenisine, azgın çarkın yeni dişlilerine terk ediyordu. Fabrikalar, makineler, teknolojik gelişmeler birbirinin ardı sıra yaşanmaya başlanıyor ve dünya birbirine zincirlerle bağlanıyor, küçülüyor, küçülüyordu. Eski yeni, gece gündüz, ahlak, doğa, yaş, cinsiyet her şey yıkılıyor, sınırlar dağılıyordu. Makineler fabrikaları, fabrikalar işçileri doğuruyordu. Kapitalizmin ilk ortaya çıkışından itibaren işçiler makinelere bağlı bir uzantı, vida, kol gibi bir işlevi görüyordu. Ondan ayrılmaz bir parça olmaya başlamıştı. Ve her bir gelişme işçilerin sırtındaki yükü artırıyordu; işsizlik, daha ucuz olan kadın ve çocuk emeğinin kullanılmaya başlanması gibi. Makineler geliştikçe, üretim daha da fazlalaşıyor ama çalışma saatleri hiçbir zaman kısalmıyordu, aksine daha da uzatılıyordu. İşçiler günde 14-16 saat çalışıyorlardı. Çalışma koşulları o kadar ağırdı ki işçiler henüz 40 yaşına gelmeden ölüp gidiyorlardı. Ama dünyanın kucağında iki sınıf mücadele etmeye başlıyordu: sömürücü asalak sınıf burjuvazi ve emeğini satarak yaşamaya çalışan, sömürülen proletarya!Sefalete sürüklenen işçi sınıfı öfkesini makinelere kusmaya başlamıştı. Makine kırıcılık olarak bilinen Ludizm hareketi işçi sınıfının ilk mücadele yöntemi olarak ortaya çıkmıştı. İşçiler patronların yüreğine korku salmaya başlamıştı. Bu hareket ta ki işçilerin bağımsız bir sınıf olarak ayağa kalktıkları ve hedeflerine kapitalist sistemi koydukları 1831 Lyon ayaklanmasına kadar devam etti. Fransa’da işçilerin çalışma koşulları gittikçe ağırlaşmaya başlamış ve çalışma saatleri 18 saate kadar uzatılmıştı. Fransız işçileri yeni bir asgari ücretin belirlenmesi ve zam yapılması talebiyle isyan ettiler. Ancak yeterli uyanıklığı gösteremedikleri için valinin uzlaştırma tuzağına düştüler. Bunu fark ettiklerinde işçiler Lyon’u ele geçirdiler ancak ne yapacaklarını bilemedikleri için hiç itiraz etmeden şehri geri verdiler. Kendi sınıfsal güçlerinin farkına varmışlardı ama yönetmeyi henüz bilmiyorlardı.
Öte taraftan İngiltere’de de işçi hareketi yükseliyordu. Chartist hareket olarak anılan ve işçilerin parlamentoda da söz hakkına sahip olması gerektiğini savunan hareketin sonucunda grevler yükselmeye başlamıştı. İngiliz burjuvazisi işçilerin grev mücadeleleri karşısında sendika hakkını tanımak zorunda kalmıştı. 1832 yılında işçiler siyasal taleplerini de haykırmaya başlayacaklardı.
1844 yılında ise Alman işçiler mücadele kıvılcımını çakacaklardı. Bu ülkede de işçiler açlığa ve sefalete karşı isyan etmişler ve şehrin merkezinde çatışmalar yaşanmıştı.
Sınıfımızın tarihine baktığımızda, işçi sınıfının en basit hakkını bile mücadele ederek kazandığını ve koruyabildiğini görüyoruz. İşte böyle bir tarihi, burjuvazi bizlere unutturmaya çalışıyoruz, biz de inadına hatırlatıyoruz. Etkinliğimize katılan arkadaşlarımızın birçoğu 1800’lü yıllardan başlayarak tarihimizin anlatılmasını önemli buldular. Ve bugüne kadar tarih kitaplarında olmayan başka bir tarihi, kendi tarihlerini öğrendiklerini söylediler. Aslında kapitalizmin o “vahşi” dönemine geri dönülmüş olduğunu, 12-14 saat düşük ücretlerle çalıştıklarını anlattılar. Gasp edilen haklarımızı yeniden kazanmak ve yeni kazanımlar elde etmek için sınıfımızın ataları gibi mücadeleye atılmak gerektiğini söylediler.
Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!