You are here
Artık Yeter!
Pendik’ten bir eğitim işçisi
Bu sabah kahvaltı yaparken bir taraftan televizyondan haberleri dinliyordum. Ermenek’teki iş cinayetinde, göçükte kalan işçiler hâlâ yerin altında. 5 gündür işçi aileleri toprağı kazıp eşlerini, çocuklarını patronların mezarlığından kurtarmak için çırpınırken, birileri televizyonda pervasızlıklarını sergiliyor. Bir akademisyen Türkiye’deki tek maden fakültesine sahip oldukları için üniversitesini överken, konuşmasına madencilerin çalışma koşullarıyla devam ediyor. Utanmadan, yüzünde pişkin bir ifadeyle şunu söylüyor: “Efendim yerin altında, gazete serip sefer taslarıyla yemek yemek onların en büyük zevki.”Arkamı dönüp televizyona baktım. Bunu söyleyen yüzü merak ettim. “Bakmasaydım” dedim sonra kendi kendime. Boğmak geldi içimden. Bu nasıl bir utanmazlıktır? Bir de birçok ülkede bu böyleymiş de falan filan. İşçilerin eşleri neden böyle söylemiyor? Onlar eşlerinin her gün yemeklerden şikâyet ettiklerini söylüyor.
Haberi dinlerken Amasra’da bir madende yine göçük olduğunu öğrendim. Her gün madenlerde işçiler ölürken, gün gün o koşullarda çalışmanın yarattığı meslek hastalığına yakalanırken hangi işçi o yemeği yerin altında gazete serip yemekten “zevk” alır? Evet, biz işçiler için birlikte hazırladığımız yemekleri yemek çok güzeldir. Tadı bir başkadır. Bitsin istemeyiz sohbetlerimiz. Ama bu öyle değil. Bu patronların bize reva gördüğü, çoğu kez yenmek bile istenmeyen, sohbetleri kısa, kömür kokusunda yemekler değil bahsettiğim. Televizyonda adamın suratına bakarken, “acaba bu akşam bilmem kaç yıldızlı, hangi restoranda ne yemekler yiyecek de patronlara yaptığı yalakalığı kutlayacak” dedim.
Televizyonu kapattım ve bu mektubu yazmak istedim. Çünkü bizler dayanışmamızı güçlendirip bir araya gelmedikçe her gün bir canımız daha iş cinayetlerinde yok olacak. Onlar bu şekilde ellerini ovuşturup kutlamalar yaparken bizler düzenin çarklarında ufalanıyoruz, ufalanacağız. Ve örgütlenmezsek gün gün yok olmaya devam edeceğiz.
Barış