You are here
Uyan Artık Uykudan, Uyan Esirler Dünyası!
Gebze’den bir kadın metal işçisi
Merhaba dostlar,
Ben Gebze’de otomotiv sektöründe faaliyet gösteren bir fabrikada çalışıyorum. İşçi sınıfının maruz kaldığı düzensiz vardiyalardan, uzun ve yorucu çalışma saatlerinden biz de en ağır şekillerde nasibimizi alıyoruz. Son aylarda özellikle sekiz saatlik çalışmaları arar olduk. Neredeyse tüm fabrika 12 saat çalışmak zorunda bırakılıyor. Ramazan ayında da durum değişmedi tabii. Oruç tutmakta olan arkadaşlarımız, uzun çalışma saatlerinin etkisiyle robotlaşıp kendini bile tanıyamaz hale geldiler. Fabrikamızda yaşamış olduğumuz bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ramazan ayının son günlerine doğru bir akşam yemekhaneye girdiğimizde gözlerimize inanamadık. Daha önce sadece birer çeşit olan tüm yemekler, tatlılar, salatalar dört çeşit olmuş, düzgün bir şekilde ayarlanan masalara rengarenk sandalyeler iliştirilmişti. Yemeğini alıp masalara doğru yönelen işçilerin bazılarını, takım liderleri seçip özenle hazırlanan masalardan birine yönlendiriyordu. Birkaç dakika sonra öğrendik ki, sevgili patronumuz değerli vakitlerini işçileriyle birlikte iftar yemeği yemeye ayırmışlar! Çeşit çeşit yemekler, içecekler, tatlılar, rengarenk masalar da bu yüzdenmiş. Takım liderlerinin masalara yönlendirdiği işçilerse, patronumuzla aynı masada yemek yeme şerefine nail olacak kişilermiş! Derken iftar saati geldi, dev ekran televizyondan ezan sesi duyuldu. Patronumuz henüz teşrif etmemişti. İftar saatine yetişme saygısını göstermeyen patronumuza, onun masasında oturan arkadaşlarımız saygıda kusur etmediler ve ezan okunmasına rağmen yemeklerini yemeyerek patronlarının gelmesini beklediler. Biraz sonra patronumuz ve yardımcıları kapıda göründü. Bir hareketlilik ve koşturmaca başladı. Sandalyeler hazırlanıyor, ekmekler yetiştiriliyordu. Rezerve edilen masasına oturdu ve yemeğini yerken arkadaşlarımızla koyu bir sohbete daldı.
Bizler yemeğimizi yedik ve dışarıya çıktık. Sonra neler konuştuklarını sorduk arkadaşlarımıza. Patronumuz yemekhanenin neden bu kadar boş olduğunu sormuş, arkadaşlar da işçilerinin çoğunun 12 saat çalıştıklarını o yüzden henüz gelmediklerini söylemişler. Patronumuzun tepkisi ise ilginç: “Nasıl yani 12 saat mi çalışıyorlar? Peki oruçlarını nasıl açıyorlar? Zor olmuyor mu? Kaçta işbaşı yapıyorlar?” İşte bunun gibi, hiçbir şeyden haberi yokmuşçasına sorular sormuş işçilere. Ama patronumuzun tepkisinden daha ilginç olan bir şey var ki, o da bu sorularla karşılaşan arkadaşlarımızın yorumları: “Yaa arkadaşlar görüyor musunuz? ADAMCAĞIZIN hiçbir şeyden haberi yok. Bizi kendi kafalarına göre 12 saat çalıştırıyorlar. Adamın ruhu bile duymuyormuş meğer!”
Duyduklarımıza inanamamıştık. Onlara bunun bir strateji olduğunu, ondan habersiz hiçbir şeyin yürümeyeceğini, böyle bir şey olmasının mümkün olmadığını anlatmaya çalıştığımızda ise, “ne yani adam numaramı yapacak bize” gibi cevaplar aldık. O kadar güzel masallar anlatmıştı ki onlara ve kendini o kadar masum ilan etmişti ki söylediklerimizi duymuyorlardı bile bazıları.
Evet, patronumuzun hiçbir şeyden haberi yoktu, olsa işçilerinin bu koşullarda çalışmasına izin verir miydi hiç?! Haberi yoktu ve o gün haberi oldu! Ertesi gün gittiğimizde ise, o güne dek akşam 18’e kadar süren fazla mesai 19:30’a çıkarılmıştı. Yani uzun olan çalışma saatleri daha da uzatılmıştı. Bu durum o masallara çocuklar gibi kanıp patronu “adamcağız” ilan edenlere bir tokat gibi inmişti aslında.
Evet patronumuz işçilerinin sömürüsünden bu denli habersiz olduğu için “adamcağız” olmuştu. Peki ya ev kirası, faturalar, borçlar boğazını sıktığı için fazla mesaili çalışmak zorunda bırakılan adamcağızlar? Günde sadece birkaç saat gördükleri annelerinin yüzlerini unutmaya başlayan küçücük çocuklarını bırakıp gecesini gündüzünü fabrikada makine başında geçiren kadıncağızlar?
Artık uykudan uyanalım. Artık bu masallara kanmayalım. Bizi iliğimize kadar sömüren ve bunda hiçbir suçu yokmuş gibi masum kılıklara bürünen, gözümüzün içine baka baka, alay edercesine, bizi aptal yerine koyanlara “yeter” demenin vakti gelmedi mi? Gücümüzün bilincine vararak, sınıfımıza sahip çıkarak, örgütlü mücadeleye atılmaktan başka çıkar yol yok. Ya kurtuluşa giden yolda emin adımlarla yürüyeceğiz ya da ömrümüzün sonuna kadar böyle masallar dinleyeceğiz. Seçim bizim…