You are here
Yörsan’da Mücadele Sürüyor!
diğer yazarlar
Balıkesir’in Susurluk ilçesinde kurulu olan Yörsan fabrikasında çalışan işçiler 5 Aralık 2007 tarihinden bu yana grevdeler. İşçiler direnişlerini kararlılıkla sürdürüyorlar. Küçük bir mandıradan yüzlerce işçinin çalıştığı dev bir holdinge dönüşen Yörsan’ın tarihi, sermayenin nasıl da işçilerin sömürülmesiyle elde edildiğini gözler önüne seriyor.
Yörsan 1964 yılında üç kardeşin Ankara’da kurduğu küçük bir Limitet şirketti. Yıllarca üç kardeş dışında hiçbir işçinin çalışmadığı küçücük bir mandıra olarak kaldı. Ama 1979 yılında Susurluk’ta aldıkları mandıra ile sermayeleri hızla büyümeye başladı. Çünkü Yörsan kardeşler artık kendi küçük işletmelerinde çalışmıyor ve işçi çalıştırıyorlardı. Yıllarca kendileri çalışmışlardı, ama kendilerinin çalışmasıyla sadece ayakta kalabilmişlerdi. Ne zaman ki işçi çalıştırmaya başladılar, işte o zaman sermayelerini de büyütmeye başladılar. Çünkü tüm patronlar gibi Yörsan patronları da işçilerin emeğinin küçük bir kısmının karşılığını ödüyor ve geriye kalan büyük kısmını ise kâr olarak ceplerine indiriyorlardı. Bugüne kadar hiçbir patron kendisi çalışarak zengin olmamıştır. Patronların elinde biriken tüm zenginlik işçilerin ödenmemiş emeğinin karşılığından başka bir şey değildir ve işte onları zengin yapan da bu ödenmemiş emektir.
Yörsan şimdi Susurluk’ta geniş bir alan üzerine kurulu devasa bir fabrika! Son teknolojiye dayalı üretim yapılıyor. Tüm Türkiye’de bayiliklere ve bünyesinde turistik tesislere sahip… Türkiye’nin en büyük peynir fabrikası olan Yörsan, büyüdüğü yıllar boyunca işçileri sömürmeye devam etti. Yörsan büyüdükçe işçilerin kazançları küçüldü. 15 yıl boyunca işçiler gece gündüz çalıştırıldı, düşük ücrete mahkûm edildi, sigortaları dahi yatırılmadı.
12 Eylül faşist darbesinin sağladığı geniş olanaklarla hızla büyüyen Yörsan’ın bir diğer özelliği de, “Yeşil Sermaye” olarak adlandırılan kesimlerin önde gelenlerinden birisi olmasıdır. Yörsan patronlarının da kurucuları arasında bulunduğu Müstakil İş Adamları Derneği (MÜSİAD), bu sermaye grubunun örgütlü olduğu bir patronlar örgütüdür. Yörsan patronu sermayesini büyütmek için dini de bir araç olarak kullanmaktan geri durmamıştır. Din söylemini dilinden hiç eksik etmeyen patron, dindar işçilere sürekli “biz çok çalıştık, hak yemedik, zengin olduk, siz de çok çalışın, siz de zengin olun” diyerek umut dağıtıyordu. Koşullara dayanamayıp hakkını arayan işçilere de “Âdemden beridir zenginle yoksul hep olmuştur, hep olacaktır” demekteydi.
Uzun yıllar suskun kalan işçiler geçen yılın Temmuz ayından itibaren sendikalaşmaya başladılar. Tek Gıda-İş sendikası Yörsan işçileri adına yetki almak için dosyaları Çalışma Bakanlığına gönderdi. Bakanlığın ilk işi örgütlenen işçileri Yörsan patronlarına ihbar etmek oldu. Yörsan’da çalışan 400 işçinin tamamı üye olmasına karşın bakanlık iki aydır yetki belgesini imzalamış değil. Bakanlığın ihbarıyla Yörsan patronları işçi kıyımına başladılar. İşçilerin gözünü korkutmak için ilk gün iki işçiyi işten attılar. İkinci gün ise beş işçi daha işten atıldı. Üçüncü gün tam 400 işçiyi kapının önüne koydu patronlar. Ama kapı önüne konan 400 işçi pes etmedi ve fabrikanın önünde direnişe başladı. O günden beridir direniş kararlılıkla sürüyor.
İşçilerin örgütlenmesine tahammül edemeyen patron, akla hayale gelmedik yöntemlerle direnişi kırmaya çalışıyor. Patron, direnişi kırmak için bir dönem fabrikada çalışan işçileri geri çağırdı. Ama eski işçiler fabrikaya gelir gelmez direnişteki işçilerin safına katıldılar ve sınıf dayanışmasının güzel bir örneğini sergilediler. Umduğumu bulamayan patron bu defa stajyer adı altında çalıştırılan ve sigorta primleri dahi eksik ödenen işçileri çağırdı. Onlar da direniş yerine giderek yıllarca patronun kendi haklarını nasıl gasp ettiğini anlattılar.
Direnişi kırmaya çalışan Yörsan patronunun son oyunu Eskişehir’den işçi getirtmek oldu. İşçilere birçok vaatte bulunulmuştu. Fabrikaya getirilen işçilerin nüfus cüzdanlarına ve telefonlarına el konuldu. Direnişçi işçiler hakkına yalan yanlış bilgilerle işçiler kandırılmaya çalışıldı. Patrona göre direnişteki işçiler vatan haini, din ve devlet düşmanı idiler! Fabrikada yatıp kalkan grev kırıcı işçiler 16 saatlik yorucu iş temposuna ancak üç hafta dayanabildiler. Üç haftanın sonunda kimliklerini ve cep telefonlarını bile almadan fabrikadan kaçtılar. Fabrika çıkışında direnişçi işçilerle karşılaştılar. İlk karşılaşmada direnişçi işçilerin kendilerine saldıracağını düşünmüş ve çok korkmuşlardı. Ancak direnişçi işçiler onlara hakları için mücadele ettiklerini anlattılar. Eskişehir’den getirilen işçilerin bir kısmı işsizmiş, bir kısmı da asgari ücretle çalışıyormuş. Yörsan müdürleri kendilerine 750 YTL maaş, 8 saat çalışma ve birçok sosyal hak vaadinde bulundukları için işlerinden ayrılarak gelmişler. Kandırıldıklarını anlayan işçiler Eskişehir’e geri döndüler.
Son senelerde Anadolu kentlerinde de direniş ve grevler yaşanıyor. Özellikle 2000’li yıllardan sonra pek çok fabrika İstanbul’dan Anadolu kentlerine taşındı. Çünkü Anadolu’da işçiler daha düşük ücretlere razı oluyorlar ve çok azı sigortalı olarak çalışıyor. Ancak ilk dönem iş bulduğuna sevinen işçiler, zamanla yoğun sömürüye katlanamıyorlar. İşte Yörsan’daki örgütlenme de böyle bir sürecin sonucunda oldu. Anadolu kentlerine giderek işçilerden kurtulacağını zanneden patronlar fena halde yanılıyorlar. Sermaye gittiği her yere sömürüyü ve sınıflar arası keskin çelişki ve çatışmaları götürür. Son dönemde Anadolu’da direniş ve grevlerin yaygınlaşmasının nedeni de budur.
İşçiler olmadan sermaye asla büyümez. Biz işçiler bunu böyle bilmeliyiz. Sadece Yörsan örneği bile bunu doğruluyor. Sorun şu ki, işçiler olarak yeterince örgütlü değiliz. Örgütlerimize yeterince sahip çıkmıyoruz. Yeterince mücadele etmiyoruz. Biz işçiler bilmeliyiz ki, “rengi” ne olursa olsun hiç fark etmez, sermayenin amacı işçileri sömürmek ve büyümektir. Bu doğrultuda dini de vatanı da aileyi de kullanmaktan çekinmezler. Onun için bizler başkalarına değil kendi örgütlü gücümüze güvenmeli ve mücadeleyi daha da yükseltmeliyiz!