You are here
Bizi Ne Hallere Düşürüyorlar!
Gebze’den bir metal işçisi
Ben 3000’in üzerinde işçinin olduğu bir metal fabrikasında çalışmaktayım. Çalıştığım fabrikada tanık olduğum ibretlik olaylardan bahsetmek istiyorum. Fabrikada çalışanların 1000’i taşeronlara bağlı olarak çalışıyor. Yani bu bin işçi arkadaş, 30’a yakın taşeron firmaya dağıtılmış durumda. Birçoğu asgari ücrete çalışıyor. Fazla mesai ücreti ise %50 olarak veriliyor. Hafta içi ve hafta sonu için aynı mesai ücretini alıyorlar. Geçinebilmek için ayın yarısından fazlasını günde 16 saat çalışarak geçiriyorlar. Hafta tatillerinde ise sürekli çalışıyorlar.
Taşeron işçilerden sorumlu bir zat var. İşçi arkadaşlar bu sorumlu vatandaşa “Hoca” diye hitap ediyorlar. Bu Hoca’nın, bir de, tıpkı onun gibi daha önce taşeron işçi olarak çalışan, bir gecede statüsü değişen ve geldiği yeri bir o kadar çabuk unutan bir yardımcısı var. Hoca’ya o kadar sadık ki, Hoca ısır dediğinde ısırıyor, yalakalık yap dediğinde yalakalık yapıyor. Sahibine ancak bu kadar sadık olabilir.
Bir gün taşeronda çalışan bir işçi arkadaşa bu şahsa neden Hoca dediklerini sordum. İşçi arkadaş da cevap verdi. Bu işine pek bağlı “zatı muhterem”, bütün işleri hallettikten sonra fabrikanın mescidinde Cuma namazı kıldırıyormuş. Onun için bu pek “vicdanlı” efendiye Hoca diyorlarmış. Düşünsenize bir, tüm işçilere ful mesai yaptırıp sonra hafta tatillerini de yok edip, izin almak için dahi yanına yanaşılamayan bu Hoca efendi, her şeyi bitirip bir de ibadet işinin başını tutmuş.
İşçi arkadaşlar fabrikadan izin alacakları zaman ya da fazla mesaiye kalacakları zaman Hoca’dan izin almak zorundalar. Tabii Hoca’ya ulaşmak için önce yardımcının etrafında dolaşmaları gerekiyor. Hoca’ya ulaşanların çoğu ise izin alamadan geri dönüyor. Çalışmalar çok yoğun, herkes vızır vızır çalışıyor. Tuvalete gidecek vakit bile sınırlı.
Bu yoğun ortamda öyle şeyler oluyor ki insana pes dedirtecek düzeyde. Durumu daha iyi kavramanız için bir örnek vereyim. Bizim Hoca efendi Cuma namazı kıldırırken, bazı işçiler bu aradan istifade yorgunluk atmak için 15-20 dakika sandalye, masa vs. üzerinde uyuklarlar. Yine böyle bir gün, bilmem kaç saattir mesaide çalışan bir işçi, dinlenmek için fabrikanın tedarikçi firmasının getirdiği boş bir kasanın içine giriyor. O kadar yorgun ki bu arada uykuya dalıyor. Gözünü açtığında ise kamyon kasasında olduğunu fark ediyor. Bağırıp çağırıyor ama sesini kimse duymuyor. Tedarikçi firmaya kadar gidiyor. Yalvar yakar kimseye çaktırmadan malzeme getiren kamyonlardan birine binip fabrikaya geri dönüyor. Çalışan arkadaşları dışında kimse fark etmediği için işine devam ediyor.
Bizleri yorgunluktan bitap hale getiren, iliklerimize kadar sömüren bu düzene dur diyelim. Birlik olalım ve patronlara karşı mücadele edelim.
İşçilerin Gücü Birliğindendir
Kredi Kartı Tuzağı