You are here
İnsanlık Tarihinin Görünmeyen Mimarı: EMEK!
4 September 2020 - 18:01
Binlerce yıl ötelerden günümüze uzanan yapılar, aslında bizlere emeğin serüvenini anlatır. Tüm zenginlik doğanın ve emeğin ürünüdür. Emektir doğadaki zenginliği işleyip dönüştüren. Ta Firavunların Mısır’ından Roma’ya, Hindistan’dan Korkunç İvan’ın Moskova’sına kadar… Dillere destan olmuş şehirleri kuran emektir. Piramitler, saraylar, kanallar, katedraller, sarnıçlar, kemerler, tapınaklar… Emektir bugünün insanını dahi hayrete düşüren tüm bu yapıları yaratan yegâne güç!
Tarihin gördüğü en usta mimardır emek, büyülüdür. Ama en az bunun kadar gerçek olan da şudur ki en yok sayılan da adı en anılmayan da odur. Hani diyor ya şair; “her adımda fırt demiş fırlamış bir büyük adam” diye… Tarih boyunca egemenler her seferinde onu bir esrar perdesinin ardına gizlemeye çalışmış ve tüm imkânlarıyla onun yarattığının üzerine konuvermiştir. Bundandır ki tüm bu yapılar gerçek mimarları olan emekle değil de firavunların, kralların, çarların, şahların adlarıyla, onların hikâyeleriyle birlikte anılır olmuştur.
Tüm ihtişamıyla Tac Mahal duruyor gözlerimizin önünde… Yılda 3,5 milyon kişi tarafından ziyaret edilen ve sadece Hindistan’ın değil, dünyanın da en görkemli yapılarından biri… Güç ve kudret kadar şükran ve sevginin de sembolü olarak kabul görür. Bundan beş asır önce, o zamanki adıyla Babür İmparatorluğu’nun bir hükümdarı olan Şah Cihan’ın, on dördüncü çocuğunu doğururken hayatını kaybeden eşi için yaptırdığı bir anıttır Tac Mahal. 20 yılda, 20 bin işçinin ölesiye emek harcayıp ter dökmesiyle inşa edilmiştir ama bu ancak bir ayrıntıdır tarih kitaplarında! 20 yılda, 20 bin işçi… Bir cümleye sığdırılan bu küçük ayrıntıya kim bilir nice acılar sığmıştır? Hükümdarın şükran ve sevgi gösterisi; kaç ailenin ocağını söndürmüştür kim bilir? Şimdi soralım: Tac Mahal aslında bu 20 bin işçiyi temsil eden bir anıt değil mi? Bizim için öyledir!
Mekânlar insanı düşsel bir yolculuğa çıkarmanın en etkili araçlarından biridir. İki bin yaşındaki bu yapıya, Roma İmparatorluğu’nun ölüm arenası olan Kolezyum’a bakarak tarihe bir yolculuk yaptığımızı hayal edelim. Zevkten kudurarak çığlık çığlığa bağıranlar, “öldür öldür” sesleri, arenadan yükselen kan kokusu… Zincire vurulmuş köleler sadece Kolezyum gibi devasa yapıları inşa etmekle kalmadı Roma’da! Efendileri eğlendirmek için, sırf zevk olsun diye yani, birbirleriyle ve vahşi hayvanlarla ölesiye dövüşmeye de zorlandı. Bu nedenledir ki Kolezyum’un taştan duvarları ve sıraları kölelerin alın teriyle ıslandı, toprak sahası ise kanlarıyla sulandı.
Rengârenk desenler ve soğan biçimindeki kubbeli çatıları bizi yanıltmasın, bir resim tablosuna bakmıyoruz. Masalsı görünümüyle bu yapı Moskova’daki Aziz Vasil Katedralidir. 1555 yılında Korkunç İvan’ın zafer anıtı olarak yapılmıştır. Peki, neydi Korkunç İvan’ı korkunç yapan? Rus İmparatorluğunun ilk çarı olan İvan gaddarlığı ve gözü dönmüşlüğü ile nam salmıştır halklar hapishanesi Rusya’da… Kazan ve Astrahan halklarına kan kusturduktan sonra yaptırmıştır bu zafer anıtını da! Yetinmemiştir gözünü ihtiras bürümüş İvan, yapının baş mimarının da gözlerini dağlayarak kör etmiştir. Sırf bir benzerini daha yapamasın diye…
İşçi sınıfının önderlerinden biri ne güzel demiş: Hiçbir şeyden hiçbir şey çıkar diye! Oysa emek şekil verendir, inşa edendir, dönüştüren ve yaratandır. Yaklaşık 9 bin kilometrelik Çin Seddi’ni 8 bin duvarcı inşa etmiştir kan ve can pahasına ama emeğin adı ortada yoktur. İnsanı hayrete düşüren Mısır piramitleri, gök kubbeye köle emeğiyle yükselmiştir ama her birine bir firavunun ismi verilmiştir. İspanya’daki Alcazar Kalesi, Yunanistan’daki Acropolis, İtalya’daki Pantheon Tapınağı yahut Türkiye’deki Ayasofya…
Dünyanın neresine gidersek gidelim, sömürücü egemenlerin insanlık tarihinin büyük mimarı olan emeğin o büyülü kudretini yok saydığını görürüz. Emekçilerin emeği sayesinde kurdukları düzeni, sanki kendileri yoktan var etmiş gibi hisseder, kendilerinde ilahi bir güç varmış vehmine kapılırlar. Ama bu vehme kapılan nice imparator, sultan ve şah geçti dünyamızdan. Yıkılmaz sanılan ne büyük imparatorluklar yıkıldı. Emek sayesinde üretici güçler muazzam ölçüde gelişti ve artık birçok sektörde üretimi robotlarla yapabilecek düzeye geldik. Bugün yüceltilen yapay zekâyla çalışan tüm makineler de, insanların ellerindeki akıllı telefonlar da emeğin ürünüdür, emeğin birikmiş halidir. Ve bilelim ki ne zaman ki emek harcayan eller birleşecek, işte o zaman tüm insanlık mirasının hakkı sahibine teslim edilecek ve özgürleşmiş emek insana yaraşır yepyeni bir dünya inşa edecek.