You are here
Cumhuriyetin yasaklı yılları: İlkel sermaye birikimi dönemi
2 May 2021 - 23:35
Cumhuriyet tarihinin ilk 40 yılı, işçi sınıfının ekonomik, sosyal ve siyasal haklarından tamamen mahrum bırakıldığı ve baskı altında tutulduğu yıllardır. Peki, neden? Çünkü devlet kendisini sermaye sahiplerinin, fabrikatörlerin gelişmesine adamıştı. Emeğin fütursuzca yağmalandığı, azınlıkların mallarına el konulduğu ve bu yolla da sermaye birikimi elde edildiği bir sürece girilmişti. Nasıl ki bugün patronlara ballı teşvik, işçiye katmerli sömürü layık görülüyorsa, o dönem de devlet patronlara amade olmuştu. Kapitalist işletmeler, bankalar kuruluyor; burjuva sınıfın gelişmesi için her türlü imkân sağlanıyordu.
İşçiye ise toplu sözleşme yok, grev yok, sendika yok, zam yok, dinlenme yok, 1 Mayıs yok… İşçilerin payına yalnız yasaklar, baskılar ve yoksulluk düşüyordu. Bütün nimetlerin hamurunu ellerinin nuru ile üreten işçiye bir de “hürriyet” var o dönem; anasını ağlatanı Karun kadar zengin etme hürriyeti!
1940’lı yıllarla birlikte çalışma saati günde 11 saate çıkarılmıştı. Çalışma yaşı ise madenlerde 16’ya, sanayide ise 12’ye indirilmişti. Geceli gündüzlü günde 11 saat çalışıp posası çıkan işçilerin 1 günlük hafta tatilleri de kaldırılmıştı. Gazetelerde hafta tatilinin aylaklık olduğu üzerine yazılar yazılıyordu. İşçiler sömürünün en acımasız haliyle karşı karşıyaydı. 20’li yıllarda Zonguldak kömür madenlerinde bir kazmacı 100-120 kuruş yevmiye alırken ekmeğin kilosu 20 kuruştu.
Bir sözcük düşünün, her duyduğunuzda tüyleriniz ürpersin. Öyle bir sözcük düşünün ki acının anlamını değiştirsin. İşte Arapça bir kelimeden ibaret olan “Mükellefiyet” 1940’larda yalnızca bir sözcük değildi yerin karanlık deliklerine zorla sürülenler için… 1940’ta başlatılan ve 1947’ye kadar süren “İş Mükellefiyeti” yani “Zorunlu Çalıştırma” uygulaması ile Ereğli’de, Kütahya Garp Linyitlerinde, Zonguldak Kömür Havzasında ayrıca meydan, yol ve köprü inşaatlarında insanlar zorla çalıştırıldı.
Mükellefler, ömür törpülerdi madenlerde, kazma salladıkça ömür törpülerlerdi. Uyanamadıkları bir kâbus gibi geçerken günler, acılar türkü olup yüreklere akıyordu. Nida Ateş’in yorumladığı Mükellef İlan Oldu, Gelin Dediler ezgisini, Kelebeğin Rüyası filminden çarpıcı sahnelerle birlikte sunuyoruz. Eyy iki katlı şehir… Eyy altı kara, üstü yeşil Zonguldak… Biz unutmayacağız sınıfımızın çektiği acıları, sen de unutma!
Sadece madenler değil, fabrikalarda da işçilere gün yüzü yoktur. Yaşadığımız toprakların önemli edebiyatçılarından Sait Faik Abasıyanık, yeni yeni kurulan fabrikalardaki işçilerle 1945 yılında röportajlar yapmak ister. Yedikule’de bir deri fabrikasının yolunu tutar. İşçilerin bellerine kadar bir pisliğin içinde çalıştıklarını görür, kokudan boğulur gibi olur ve kendisini bir odaya güç bela atar. Patrona dönüp şaşkın ve sitem eder şekilde sorar sonra; “Beyefendi, bu pislik içinde nasıl çalışıyorlar, hastalanır işçiler!” Pişkin patronun Abasıyanık’a verdiği cevap ibretliktir: “Birinci Dünya Harbinde İstanbul tifodan, vebadan kırıldı, bizim fabrikada hiç hastalık çıkmadı. Mikrop yaşamaz ki onların çalıştığı yerde…” Aradan 20 yıl ya geçecek ya geçmeyecekti… Mikropların bile yaşamaktan imtina ettiği söylenen o fabrikalardan işçiler mücadele sahnesine çıkacak ve tir tir titretecekti pişkin efendileri…