You are here
“Asıl Haber Biziz Be Abla”
Gebze’den petrokimya işçisi bir kadın
İnsanoğlu sürekli aynı şeyleri yaşaya yaşaya bazen ya gözünün önündekini ya da burnunun dibindekini görmez olurmuş. Galiba içinden geçtiğimiz şu garip dönemde bu tür örnekler yığınla birikiyor. Her zaman çok dikkatli olmaya ve iş arkadaşlarımın anlattığı sorunlara pür dikkat odaklanmaya özen göstersem de bazen yaşananları ben de normalmiş gibi algılamaya başlıyorum. Sonra ya kendi kendime ya da bir işçi kardeşim uyarınca nasıl bir sistemde yaşadığımı yeniden hatırlıyorum.
Gece vardiyasında insanlıktan çıkıyoruz ve sağlığımız bozuluyor. Çünkü gündüz çalışma temposu ne yazık ki gece vardiyalarında da isteniyor. Ama bizler insanız, robot ya da makine değiliz ve biyolojik yapımıza göre ancak gece uykusuyla daha sağlıklı olabiliyoruz. Fakat patronların bakış açısı hep daha fazla sömürü, daha fazla işgücü sağlamak olmuştur. Gece herhangi bir ısıtma sistemi olmadığı için sık sık üşütüp hastalanıyoruz. Ya da mola alanlarımızı kalabalık kullandığımız için salgın hastalıklara da çok yakalanıyoruz. Bu yüzden çoğunlukla işyerinde hasta hasta çalıştırılıyoruz.
Yine bir gece vardiyasında çay molasında dinlenme alanına gittik ve oturduk. Baktım etrafta yoğun bir sessizlik var ve herkes “akıllı” telefonuna dalmış, kimi oyun oynuyor, kimi borsa oynuyor, kimi sosyal medyada bir şeyler paylaşıyordu. Sessizliğin içinde ben de “akıllı” telefonumu çıkarıp hiç olmazsa ben de haberlere bakayım diye içimden geçirdim. Kimse sohbet etmeyince istemsizce telefona daldım. Yanımdaki bölüm arkadaşım Emir “ne o abla telefona bakınca yüz ifaden bir tuhaflaşıyor” dedi. Ben de “nasıl tuhaflaşmasın Emir? İşçi haberlerine bakıyorum. Baksana neler oluyor da biz işçileri kimse umursamıyor. Çeşitli sorunlar var, bunlar bizim sorunlarımız ama kimse bizim sesimize kulak vermiyor” dedim. Emir de “boş ver sen onları abla baksana biz de haberiz. Asıl haber biziz, halimizi görmüyor musun hasta hasta çalıştırıyorlar bizi! Ben daha iyileşmeden işbaşı yaptım. Çok rapor alındığında insan kaynaklarına çekiyorlarmış milleti, baskı yapıyorlarmış. Bazı arkadaşları insan kaynakları çağırıp, “sen neden rapor alıyorsun, neden işi aksatıyorsun” diye azarlıyormuş. Hasta olmak bizim elimizde mi ki abla? Bunlar nasıl insanlar böyle, bizi neden köle gibi çalıştırıyorlar ki?” dedi. Emir daha iyi olmadan, üstelik ağır geçen bir salgın hastalığın ağrılarıyla cebelleşirken işyerinde inleye inleye çalıştı. Bütün bunların haksızlık olduğunu bilse de neden hasta haliyle çalıştığını anlayamamıştı. Ben ona tüm çabamla birlik olup beraber mücadele edersek hasta olduğumuzda tedavi görme hakkımızı kullanabileceğimizi anlattım. Fabrika içinde ve fabrika dışında haksızlığa hep işçi ve emekçilerin uğradığını söyledim. Bunun nedenlerini anlattım. Patronların bizim örgütsüz ve dağınık olmamızdan bu şekilde faydalandıklarını ve biz işçilerin kenetlenip birbirimize sahip çıkmamız gerektiğini de anlattım.
Emir bu gerçeği yaşıyor fakat sınıfın penceresinden bakamıyordu. Bu bakış açısını kazandırmanın boynumun borcu olduğunu düşündüm. İşverenin bizi hasta iken tam iyileşmeden çalışmaya çağırmasının sebebi birlik olmamamız. Eğer işyerinde örgütlü ve bilinçli işçiler olarak çoğunlukta olsaydık o zaman ne Emir’e ne de başka bir arkadaşımıza hastalanıp rapor aldı diye patron psikolojik baskı yapamazdı! Emir doğru yerden, doğru sorular sordu. Örgütlü işçiler olarak bütün genç Emirlere eksik kalan ve bakıp göremedikleri tarafı göstermeye çalışmalıyız.