You are here
İliç’te Maden Faciası: Tonlarca Siyanürlü Toprak Çöktü, İşçiler Altında Kaldı
13 Şubatta Erzincan’ın İliç ilçesinde Anagold Madenciliğe ait Çöpler Altın Madeninde siyanürlü pasa dağının çökmesi sonucu resmi açıklamalara göre 9 işçi göçük altında kaldı. TMMOB, kendilerine ulaşan bilgilere göre göçük altında kalan işçi sayısının çok daha fazla olduğunu açıkladı. Siyanürlü toprağın altında kaç işçinin olduğu, sağ çıkıp çıkamayacakları belli değil. Fakat belli olan bir şey var: Soma, Ermenek, Amasra madenci katliamlarında, Torunlar asansör faciasında veya Çorlu tren kazasında olduğu gibi Anagold’un altın madenindeki facia da göz göre göre gerçekleşti. Yine kâr uğruna işçilerin canını hiçe sayan bir şirket, yine şirketlerin çıkarlarını ve kendi iktidarının bekasını her şeyden önemli sayan işçi düşmanı bir rejim, yine facia, yine acı, yine gözyaşı!
İşçiler siyanürlü toprağın altında, sorumlular kim?
Altın madeninde gözlerimizle şahit olduğumuz sıradan bir toprak kayması değil, sömürü düzeninin kârı uğruna, biriken tonlarca siyanürlü toprağın işçileri yutması, çevreye zehir saçmasıdır. İşçilerin “her an toprak kayması olabilir” uyarılarını dikkate almayan şirket yönetimi, üretime devam edilmesini istedi. 2010 yılından bu yana siyanürle altın çıkarılan ve aktif fay hatları üzerinde bulunan maden ocağının kapatılması için birçok dava açıldı. Fakat çevreye ve insan sağlığına verdiği zarar gözle görülür hale gelmesine rağmen mahkemeler şirketi korudu, sadece göstermelik para cezaları verdi. Ardından şirketin altın arama sahasını genişletmek için yaptığı başvuru Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığınca onaylandı, adeta kanserin bölgeye yayılmasının önü açıldı. Fırat Nehri’nin 700 metre yakınında olan maden ocağını kapatmak ne kelime, şirket yıllar içinde teşviklere boğuldu. Siyasi iktidarın yandaşlarından Çalık Holding ve Kanada merkezli SSR Mining ortaklı şirketin yakın zamanda 7,2 milyon dolarlık vergi borcu da silindi. 2027 yılına kadar madeni işletme hakkı alan şirketle yapılan anlaşmaya göre devlet işletme gelirinden yüzde 12 oranında pay almaya devam etti, Anagold’un yarattığı yıkımı görmezden geldi. Sonuç olarak “yerli ve milli” edebiyatı yaparak hamasi nutuklar atanlar, Kanada şirketiyle kol kola girerek işçileri adeta ölüme yolladı, doğaya geri dönüşsüz zararlar verdi.
2020 yılında İliçli köylüler, maden tesisinin atık boşalttığı sudan içen kuşların öldüğünü, kuş türlerinde ciddi bir azalma olduğunu söyleyerek şirketin üretiminin durdurulması için eylemler yapmışlardı. 2022 yılının Haziran ayında ise siyanür taşıyan borulardan birinin patlaması sonucu 20 ton siyanürlü solüsyon Fırat Nehri üzerinde bulunan İliç Barajı’na akmıştı. Böyle bir felaket karşısında kapatılması gereken şirket para cezası ve kısa süreliğine faaliyetin durdurulması kararıyla korunmuştu. Siyanürün havaya, toprağa ve suya karışarak tüm canlı yaşamını tehdit ettiği gerçeği görmezden gelinmişti.
Sırtını siyasi iktidara yaslamanın güveniyle hareket eden Anagold, çevre örgütlerinin, siyasi partilerin, köylülerin, meslek odalarının itirazlarına ve uyarılarına, hakkında açılan davalara rağmen bildiğini okumaya devam etti. Böylece öncekileri kat be kat aşan çok büyük bir çevre felaketinin ve işçi katliamının zemini de hazırlanmış oldu. Aileler sevdiklerinin sağ kurtarılmasını beklerken şirket imaj düzeltme çalışmalarına odaklandı. Anagold, felaketin ardından çalışanlarının güvenliğine ne kadar çok önem verdiği yalanlarını sıralarken siyasi iktidar yaklaşan yerel seçimler için prestijini kaybetmeme kaygısıyla bir dizi göstermelik soruşturmayla kendini temize çekmeye, sorumluluğu üzerinden atmaya çalışıyor. En yukarıdan aşağıya iktidar sözcüleri felaketin boyutlarını hafifletecek açıklamalar yapıyor. Diğer taraftan arama kurtarma çalışmalarında siyanürlü toprağın üzerinde eldivensiz, koruyucu ekipmanlar olmadan çalıştırılan işçilerin görüntüleri, iktidarın ve sermayenin işçilerin canını hiçe saydığını bir kez daha gösteriyor.
Bugüne kadar gerçekleşen iş cinayetlerinde, çevre felaketlerinde, depremlerde ne bir patron ne bir bürokrat ne de bir siyasi yetkili hesap verdi. Toplumun içine itildiği hafızasızlık, örgütsüzlük ve güçsüzlük atmosferinin sefasını sürenler, hiçbir utanma duygusu taşımadan yaşananları kadere, işçinin ihmalkârlığına bağlayarak geçiştirmeye çalıştı, çalışıyor. Facianın yaşandığı gün, kentin yöneticileri “Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluşunu” kutluyorlardı. Erzincanlı emekçilerin de tüm dünya emekçilerinin de düşmanları; açgözlü sermaye sınıfından, işçi düşmanı siyasi rejimden başka bir şey değildir. Hak arayan işçinin karşısına polis copuyla, mahkemeyle, hapisle dikilen siyasi iktidar, vahşi bir açgözlülükle yağmaya girişen şirketlerin önünü sonuna kadar açmaktadır.
“Yerli ve milli” kapitalizm, devletin zehir saçan şirketlere ruhsat vermesi, teşviklere boğması, altın uğruna işçilerin ölmesi, çevrenin talan edilmesidir. Kapitalizm işçilerin kanını emen şirketin vergi borcunun affedilmesi, faaliyetlerinin genişletilmesine göz yumulmasıdır. Kapitalizm tonlarca zehirli toprağın dağ gibi biriktirilip işçilerin mezarı haline getirilmesidir. Madenlerde, inşaatlarda ve fabrikalarda bize ölümü reva görenlerden tek kurtuluş yolumuz örgütlenmek ve onların sömürü düzenine karşı mücadele etmektir.