You are here
Onlar Yok Ediyor, Biz Yenisini Yapacağız!
İzmir’den İşçi Dayanışması okuru
Sevgili işçi kardeşlerim, hepinize merhaba. Bu mektubumda sizlerle sözü eğip bükmeden konuşmak ve gerçekler üzerine hasbihal etmek istiyorum. Yani gerçekleri olduğu gibi konuşalım. Biliyorum ki kursağınıza giren her lokmayı alın teriniz, elinizin emeği, gözünüzün nuruyla kazanıyorsunuz. “Emek olmadan, yemek olmaz” deriz ya, işte öyle. Biz işçiyiz tohumu buğdaya, buğdayı hamura, hamuru mis gibi kokan o sıcacık ekmeğe dönüştürürüz…
Her şeyi üreten biz olsak da sahibi olan patronlar sınıfıdır. Alın terimize, emeğimize el koyarak ürettiğimiz tüm zenginlikleri gasp ederler. Zenginlikleri kendilerine alır, yoksulluğu bize bırakırlar. Sorduğumuz zaman da utanmadan “mülk Allah’ındır, biz de emanetçiyiz, bekçiliğini yapıyoruz” diye yalan söylerler. Nedense bu zenginlikler hep patronlar sınıfına emanet edilir, bekçiliği hep onlara düşer... Bizlere de tüm yüzsüzlükleriyle “yoklukla, zorlukla sınanıyorsunuz, sabrederseniz, şükrederseniz, isyan etmezseniz cennete gidersiniz, keşke biz de sizin yerinizde olsak” derler.
Patronlar sınıfından bazıları da yalana bin katarak “hiçbir şeyim yoktu, ben de sizler gibiydim, çok çalıştım, aklımı kullandım. Öyle zengin oldum” der. Sakıp Sabancı’yı, nam-ı diğer Sakıp Ağayı hatırlarsınız. Kendisine bir televizyon programında “nasıl zengin oldunuz?” diye sorulduğunda, Sakıp Ağa inandırıcı olsun diye çenesini titreterek, vücut dilini bir tiyatro oyuncusu gibi yardıma çağırarak anlatırdı hikâyesini... Örgütsüz işçilerin o yalanlara nasıl inandıklarının canlı tanığıyım. Hatta üst çenesinde tek dişi kalmış, zayıflıktan avurtları çıkmış yaşı ancak 60 olan bir işçi arkadaşıma “Çocukluğumdan beri çalışıyorum diyorsun bize, peki sen niçin zengin olmadın?” diye sorduğumu şimdi gibi hatırlıyorum. “Biz parayı tutmasını bilmedik. Sakıp Ağa öyle mi? Parayı avucunda limon gibi sıkı tutacaksın, yemeyeceksin, damla damla da biriktireceksin” diye cevaplamıştı beni. Yani söylenen yalanlara inandığı yetmiyormuş gibi başkasını da inandırmaya çalışıyordu.
Sevgili kız ve erkek işçi kardeşlerim, evlatlarım! Mektubumu bizden, yani ta içimizden, yani işçi sınıfının ta bağrından çıkmış onurlu, gerçekçi ve çalışkan yazarımız Orhan Kemal’in kavgaya davet eden sözleriyle noktalayayım. Sevgili işçi büyüğümüz Orhan Kemal’in Gurbet Kuşları romanı 1960’lı yıllarda “Kavgamızın Şehri” İstanbul’da geçer. Usta yazar, gecekonduları gözlerinin önünde yerle bir edildiğinde işçi Mehmet’in eşi Ayşe’ye söyletir romanın son sözlerini... Ayşe, çökmüş ve yıkılmış halde ağlayan kocasının omuzlarından tutarak kaldırır, sarsar ve şöyle der hırsla: “Kalk ulan kalk, yine yaparız, yenisini yaparız!”
Evet, sevgili işçi kardeşlerim, haydi gelin hep birlikte bir gerçeği tüm sesimizle burjuvaziye, sermaye sahiplerine, patron takımına haykıralım: Yalancısınız, ikiyüzlüsünüz, hırsızsınız, arsızsınız! Dünyamızda tek fazlalık siz ve sizin iğrenç sömürü düzeninizdir! Siz yıkıyorsunuz, yok ediyorsunuz, her şeyi çürütüyorsunuz! Ama biz yenisini ve daha güzelini yapacağız!