You are here
Dibin Dibini Yaşamamak İçin
Avcılar’dan bir metal işçisi
Geçenlerde manava yolum düştü, eve bir iki parça şey alayım diye uğradım. Alışveriş bitti, tam para ödeme esnasında 17 yaşlarında bir genç gelerek kasadaki kişinin kulağına bir şeyler fısıldadı. O ise kafasını sallayarak “tamam tamam al” dedi. Genç dışarı çıkarak manavın önündeki çıkma ürünlerin içinden bir tane elma seçerek aldı ve gitti. Farklı bir gün aynı manavda yaşlı bir kadın, yine çıkma sebzelerden bir poşet doldurmuş şekilde sıraya girerek aldığı çürük şeylerin pazarlığını yaptı. Kendimiz henüz o duruma gelmesek bile birçok şeyi almadan geri dönüyoruz. Hayat pahalılığı biz işçilerin belini büküyor, alışveriş yaparken ince hesaplar yapmaya mahkûm ediyor.
Oysa daha düne kadar, sermaye sözcüleri ekonominin şahlandığından bahsediyor, “Lozan Antlaşmasının bitmesiyle şöyle uçacağız, böyle coşacağız” demiyor muydu? Geldiğimiz noktada evet birileri uçtu, şaha kalktı, fakat kim bunlar? Tabiî ki patronlar sınıfı ve onların siyasi temsilcileri. Biz işçiler, evlerimize 1 kilo et dahi alamazken, onlar dünyanın en güzide yerlerinde tatil yapıyorlar, bir aylık maaşımız tutarında parayı tek çeşit yemeğe veriyorlar, bu normal mi sizce?
Tabii ki normal değil. Biz işçileri türlü yalanlarla kandıranlar, “nankörlük etmeyin, şükredin” diyenler, sıra kendilerine gelince lüks ve şatafat içinde yaşıyorlar. Onların yalanlarına kanmamalıyız, 1 Mayıs’ta mücadele alanlarında yerimizi almalıyız. Biz kırıntıları değil dünyanın bütün güzelliklerini istiyoruz. İşçi sınıfını yoksulluğa, sefalete itenlere dur demek ve taleplerimizi örgütlü bir şekilde dile getirebilmek için haydi 1 Mayıs’a!