You are here
Durak Tekstil İşçileriyle Söyleşi
Neden sendikalaşmak istediniz?
Birinci işçi: Öncelikle işyerimizde işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri yok. Mesela ürettiğimiz tekstil ürünlerinde Aramid diye bir madde kullanılıyor. Bu madde ambalajının üzerinde de toksik kurukafa işareti var. Üç gün boyunca üstümüzden çıkmıyor. Bu maddenin çıkması için başka bir kimyasal kullanmak durumundayız. Onun da ayrıca zararları var tabi. Derinin altına temas ediyor, direkt kanserojen madde yani. İnsan zaten o kimyasalı, asidi çektiği zaman ömründen kaybediyor. Yani gencecik insanlarız. En küçüğümüz 22 yaşında en büyüğümüz 32 yaşında. Boya eldiveni vermeleri gerekirken, latex eldiven veriyorlar. Üç kat latex eldiven giyiyoruz ama eldivenler derimize yapışıyor. Zaten kolumuzu koruyacak hiçbir ekipman da vermiyorlar.
İş güvenliğiyle alakalı birden fazla sıkıntımız var. Mesela bir keresinde fark etmeseydik tavandan kafamıza cam düşecekti, son anda kurtulduk. Kimi arkadaşlarımızı servis otobanda bırakıyor. Ne üst geçit ne bir alt geçit var. Yüksek hızla geçen arabaların arasından geçip evine ulaşmak zorunda kalıyor arkadaşlarımız.
İkinci işçi: İşyerimizde bir servis kazası olmuştu. İki kadın işçi arkadaşımız hayatını kaybetti. Üstelik öncesinde servislerle ilgili sıkıntıyı insan kaynaklarına birçok kez iletmiştik. Yani gerçekten defalarca ikazda bulunduk ama kimse bizi ciddiye almadı. İşte sendikasızlık budur abi! Yani kimse seni dinlemiyor. Eğer sendikalı olsaydık, yani örgütlü olabilseydik bu kadar rahat davranamazlardı ve o arkadaşlarımız da bugün hayatta olurdu.
Bize maske bile vermiyorlar, verdikleri zaman da 2 bin lirayla üzerimize zimmetliyorlar. Yani maskeye bir şey olursa sen karşılıyorsun ücretini. Askeriye mi burası? Hani benim sağlığımı düşünüyordun?
Birinci işçi: Ayrıca yarım asırlık bir firmanın bizi asgari ücrete çalıştırması çok gülünç bir durum. Sen kazanıyorsan bizim emeğimizin üzerinden kazanıyorsun. Durak Tekstil piyasadaki çoğu firmaya göre daha fazla ülkeye ihracat yapan bir firma. Kârı çok yüksek ama bize verdiği maaş asgari ücret kadar. Zaten bunun biraz üzerinde olduğu zaman da vergiye gidiyor. “Üç ayda bir erzak veriyorum” diyor ama verdiği pirincin içinden kurt çıkıyor. Yılbaşında bize 500 liralık alışveriş çeki verdiler. 500 liraya bu ekonomik krizde kendine ne alabilirsin ki?
Patronlar işçilerin sendikalaşma hakkını tanımak istemiyor. Neden sendikaya karşı bu kadar direnç gösteriyorlar?
Birinci işçi: Bir kere sendikalaşmak bizim anayasal hakkımız. Her işçi istediği sendikaya üye olabilir ve gerekli çoğunluğu sağlayıp yetkili olduktan sonra toplu sözleşme imzalayabilir. Ama işçilerin haklarını alması patronların işine gelmiyor. Çünkü onlar daha fazla kâr elde etmek istiyorlar. Kendi kurallarını bize dayatmak istiyorlar. Kafalarına göre, iş azaldığında yıllık izne çıkarıyor seni. Ya ben senin belirlediğin tarihte izine çıkıp ne yapayım?
İkinci işçi: Bir işyerinde sendika olunca, daha iyi koşullarda çalışmanın ne demek olduğunu anlıyor insan. Mesela üç kişinin yapacağı işi tek kişi yapmayacak, düşük ücret dayatması olmayacak. Ama sendika olmadığında işçiyi istediği gibi çalıştırıyor ve acayip derecede kâr yapıyor. İş güvenliği önlemlerinin alınması için de sendika şart. Sendika olmayınca sahipsiz gibisin. İşçi arkadaşlarımızın borcu harcı olduğu için mecburen bu kötü koşullara dayanıyorlar. Patron da işçinin üzerine karabasan gibi çöküyor. İşçiyi istediği gibi kullanıyor, önüne istediği yemeği koyuyor. Neden, çünkü bir sendika yok. Bir yere şikâyet edemiyorsun, nereye şikâyet edeceksin? Şikâyette bulunsan bile onların insafında kalan bir şey oluyor bu. E, ben de bir insanım yani köle değilim ki. Yani çalışmanın da bir kuralı olması gerekiyor. Benim sesimin çıkması için örgütlenmem lazım. Sendika olduğu zaman senin söz hakkın oluyor yani. Öyle olmadığı zaman affedersin vur kafasına al ağzındaki lokmayı.
Birinci işçi: Bizim örgütlenmemizin en önemli nedeni patronun iki dudağı arasında kalmamak ve sağlıklı bir ortamda çalışmaktır. Bu bölgede fabrikalarda çalışan işçilerin gözü kulağı bizde. Buraya sendikanın girmesi diğerlerini de olumlu yönde etkileyecek. Bu nedenle çevremizdeki fabrikaların patronları Durak Tekstil’i bir kale olarak görüyorlar. Bu nedenle patronlar arasında dayanışma var. Biz eyleme başladıktan sonra içerideki arkadaşlarımıza iki bin lira zam yaptılar.
Sizleri hangi gerekçeyle işten attılar, süreç nasıl işledi?
Birinci işçi: Sendikalaşmamız duyulduğunda bizi odalarına çekip zorla sendikadan istifa ettirmek istediler. İstifa etmediğimiz için aynı gün içerisinde 6 işçiyi işten attılar. Küçülme gerekçesiyle, yani 17. ve 18. maddeden çıkarmak istediler. “Küçülmeye gidiyoruz” dediler ama bundan 3 ay öncesine kadar yaptıkları basın açıklamasında yüzde 30 büyümeye gideceklerini yazılı ve sözlü olarak açıklamışlardı. Biz o kâğıtta yazılanlara imza atmadık. 2-3 gün sonra da evimize 25/2-a, 25/2-h, 25/2-e maddelerinden işten atıldığımızla ilgili bir belge geldi. Yani biz hırsızlıkla itham edildik.
İkinci işçi: Ben yasal hakkımı kullandım diye hırsız mı oldum? Neden beni böyle ithamla yargılıyorsun? Patronlar açısından işçilere iftira atmak öyle kolay olmuş ki. Yani bunu nasıl yapabiliyorlar? Belli ki bir yerlerden güç alıyorlar. Bunun nedenlerinden biri de hükümetin işverenin tarafında olması.
Üstelik bizi bu maddeden atmış olmalarına rağmen tazminatlarımızı verdiler. Yasa gereği 25. maddeden çıkardığı zaman tazminat verme zorunluluğu yok ama sırf biz sesimizi çıkarmayalım diye verdiler. Yani sus payı için. Demek ki burada bir suçluluk psikolojisi var. Biz kapının önündeydik, bundan rahatsız oldukları için bizi mafya ile korkutmak istediler. Ama ben hakkımı alana dek, mafya değil Cumhurbaşkanı gelse ben o kapıdan ayrılmam. Yani bir ülkede namuslu insanlar namussuzlar kadar cesur olmalı diyorum.
Direniş süreci sizlere neler öğretti, çevreden gelen dayanışma ziyaretleri size neler hissettirdi?
İkinci işçi: İşçiler o kadar güçlü ki aslında, yeter ki ortak mücadeleleri olsun. Ne haklarımız varmış biz bu direniş, bu mücadele sürecinde öğrendik. Onların oturduğu koltukta bizim emeğimiz var.
Birinci işçi: Bu kadar hakkımız olduğunu bilmiyorduk. İnsanca çalışılabilecek bir ortam olabilirmiş bunu öğrendik. Sabah saat 06.45’te işbaşı yap, 10 saat çalış, eve git. Hep bu şekilde olacak sanıyorduk hayatı. Ama sendikalaşmaya başlayınca, anayasal haklarımızı öğrenince çok şey değişti. Gerçekten de işçiler sırt sırta verdiklerinde kazanamayacakları hiçbir şey yok. Bizim sahip olduğumuz haklar mücadeleyle kazanılmış haklar.
Patronlar daha çok kazanabilmek için, daha güçlü olabilmek için ne yapıyorlar? Patronların sendikasına üye oluyorlar, organize bölgelerinde çok daha örgütlüler. İşte bu durumda işçilerin daha güçlü olabilmesi için örgütlenmesi gerekiyor. Sendikalara, örgütlere, derneklere gidip örgütlenmesi gerekiyor. İrade sahibi olmak için bunları yapmak gerekiyor. Bizim sendikalara üye olmamızın sebebi patronların karşısında bir güç olmaktır. Biz bir güç olarak toplu sözleşme masasına oturmak istiyoruz. Patronun iki dudağı arasında bir çalışma hayatı istemiyoruz.
İşçiler: Hak verilmez alınır. Yaşasın sınıfsal mücadele diyoruz.