You are here
Kemal Türkler’i Anıyoruz, Mücadeleci Sınıf Sendikacılığı Anlayışına Sahip Çıkıyoruz
Gebze ve İzmit’ten metal işçileri
Türkiye işçi hareketinin yükselişe geçtiği 1960-1980 arası dönemi düşündüğümüzde bu yükselişe büyük katkısı olan Maden-İş geleneğini ve Maden-İş Genel Başkanı Kemal Türkler’i anmamak olmaz. Kemal Türkler, bu dönemin sembolü haline gelmiş isimlerden biridir. Türkiye işçi sınıfının saygıyla andığı bir işçi önderidir. Katledilişinin 44’üncü yıldönümünde bizler de Kemal Türkler’i saygıyla anıyoruz. Onu katledenlere inat mücadeleci sınıf sendikacılığı anlayışına sahip çıkıyoruz.
Başında Kemal Türkler’in bulunduğu Maden-İş, benimsediği mücadeleci sınıf sendikacılığı anlayışıyla işçilere güç ve güven veriyor, işçiler mücadeleyle haklarını söke söke alıyor, ekonomik taleplerinin yanı sıra siyasal talepleri için de kavgaya atılmaktan çekinmiyorlardı. İşçi sınıfı adeta bir lokomotif gibi toplumu etkileyip ileri çekiyordu. Toplumun her kesiminde örgütlenme eğilimi hızla yaygınlaşıyordu. Kavel grevi, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi, DGM direnişleri, 1 Mayıslar, MESS grevleri sermaye sınıfına korku salarken işçi sınıfının kendine güvenini büyütüyordu.
Mücadeleci sınıf sendikacılığı anlayışı, Türk-İş’in tepesine çöreklenmiş bürokrat sendikacıların uzlaşmacı, işbirlikçi sendikal anlayışına karşı gelişmişti. Bu anlayışla Maden-İş’in kapıları işçi sınıfının mücadelesine güç katacak sosyalistlere sonuna kadar açılıyor, mücadeleci öncü işçilere sahip çıkılıyor, tabanın söz ve karar sahibi olması ilkesi hayata geçiriliyordu. Temsilciler atanmıyor, fabrikalara sandıklar konularak işçilerin kendi temsilcilerini kendilerinin seçmesi sağlanıyor, sendikal işleyişin her aşamasında tabanın varlığı hissediliyordu. İşçi eğitimlerine büyük önem veriliyor, işçiler aileleriyle birlikte eğitiliyor, sınıf bilinci kazanmaları sağlanıyordu. Bu gibi ilkeler Türkiye işçi hareketine muazzam etkide bulunuyor, son sözü işçi sınıfı söylüyordu.
Sermaye sınıfı bu durumdan, örgütlü işçi hareketinin varlığından son derece rahatsızdı. Kemal Türkler’i katlederek işçileri başsız bırakmayı, hayata geçireceği darbe için işçi sınıfının tepkisini ölçmeyi amaçlıyordu. 22 Temmuz 1980’de Kemal Türkler’i katleden sermaye düzeni, 12 Eylül 1980’de askeri faşist darbe düzenleyerek işçi sınıfının örgütlerini ezdi, haklarını elinden aldı. İşçi sınıfının bir daha belini doğrultamaması için elinden geleni yaptı.
Her şeye rağmen biz bugünün işçi kuşakları olarak Maden-İş’in mücadeleci sınıf sendikacılığı anlayışına sahip çıkıyor, yeniden kök salması için azimle, inatla çalışmaya devam ediyoruz. Çünkü ne yazık ki geçmişte Kemal Türkler’in ve Maden-İş’in sosyalist, öncü kadrolarının mücadele ettiği bürokratik sendikal anlayış bugün iş başında. İşçi sınıfı bu yüzden sermaye sınıfının saldırılarına karşı duramıyor, sermayenin ve iktidarın işçi sınıfının haklarına karşı yürüttüğü saldırılar boşa düşürülemiyor. Hayat pahalılığı, alım gücünün düşmesi, yoksullaşma karşısında işçi sınıfı harekete geçemiyor. Sendikalar tabandan başlayıp kararlı bir örgütlenme çalışması yapmak yerine, dostlar alışverişte görsün misali kof basın açıklamaları yapmakla, rutin hale gelmiş takvim etkinlikleri düzenlemekle, sadece kendi kadrolarıyla sınırlı yürüyüşler yapmakla yetiniyorlar. İşçi sınıfını pasif eylemlerle oyalıyor, belirsizliğe hapsediyor, sermaye sınıfının çıkarlarına hizmet ediyorlar.
Kemal Türkler örneğinde olduğu gibi işçi sınıfının çıkarlarını merkeze koyan işçi önderlerinin varlığıyla, bürokrat, işçilere tepeden bakan, kendi kişisel çıkarları için her kılığa bürünen sendikacıların varlığı sendikalarda farklı sonuçlar yaratır. Mücadeleci sendikacılık anlayış yoksa orada adamcılık, koltuk sevdası, bireycilik, kişisel menfaatler ağır basabiliyor. Bu tutum işçi sınıfının mücadelesine zarar veriyor. Sendikaları yeniden işçi sınıfının mücadele örgütleri haline getirmek sınıf bilinçli işçilerin varlığıyla, fabrikalarda, sendika tabanlarında kararlı, planlı, sabırlı bir örgütlenme çalışmasıyla mümkün olacaktır.
Bu amaçla fabrikalarımızda işçi arkadaşlarımıza geçmişin mücadele deneyimlerini, bıkmadan usanmadan verilen çabaları anlatıyor, sermayenin saldırılarına birlikte karşı durabilmek için örgütlenmeye çalışıyoruz. İşçi sınıfının saflarında dişimizle tırnağımızla kapitalizme karşı mücadelemizi sürdürüyoruz.