You are here
“Şehrin En Güzel Yerindeki Mezar”
Bursa’dan bir kadın işçi
4 yıl önce İşçi Dayanışması’nda Bursa’daki ipek fabrikasında büyük bir grev başlatan işçi kadınları okuduğumda çok etkilenmiştim. O günden bu yana kadınların grevlerdeki yerini ve tepkilerini merak eder oldum. Son günlerde de Polonez işçisi kadınların direnişlerini hayranlıkla ve umutla takip ediyorum. Uzun zamandır “grevlerde kadınlar nasıl tepki veriyor” diye kadın ağırlıklı grevleri dikkatle izliyorum. Sizlere de bu merakımdan dolayı karşıma tesadüfen çıkan 1931 yılındaki tekstil işçisi Bulgar kadınların grevinden bahsetmek istiyorum.
Tarihte kadınların öne çıktığı grevler daha az olsa da gücümüze güç katıyor. 1931 yılında Bulgaristan’ın Yanbolu (Yambol) şehrindeki tekstil işçisi kadınlar da o günlerde sert bir grev yaparak tarihe geçti. Kadınların emek ve direniş tarihlerini araştıran Ivelina Masheva, polis kayıtlarında araştırma yaparken bulduğu grev bültenleri üzerinden bu direnişi çok güzel anlatıyor. Masheva’nın araştırması ışığında grev bültenlerinde şu bilgilere ulaşıyoruz:
1931 Haziran ayı… Yanbolu Tundzha (Tunca) Tekstil adında bir fabrikada grev olduğu anlatılıyor bu grev bültenlerinde. 1929 yılında başlayan ekonomik kriz (Büyük Buhran) 1930’lu yılların sonundan itibaren tüm dünyada kendini hissettirmeye başlamıştı. Fabrika sahipleri her zaman kullandıkları bir yöntem olan işçi çıkarma yolunu seçmişlerdi. Ama Tunca’daki bu grevin daha birçok başka nedeni de vardı elbette. Fabrika, hijyenik olmayan ve sağlıksız çalışma koşullarıyla ünlüydü. Fabrikanın eski bir çalışanı anılarını kaleme aldığı kitabında, yaz aylarında fabrikada sıcaklığın 38°C, havanın ise aşırı tozlu olduğunu ve işçilerin %40’ının tüberküloza yakalandığını yazmıştı. Koşullar o kadar kötüydü ki, yerel bir gazetede köşe yazıları yazan doktor Georgi Panchev, fabrikayı “şehrin en güzel yerinde bulunan bir mezar”a benzetmişti.
Yaklaşık 800 işçi bu koşullara karşı greve çıktı. Grevcilerin büyük bir çoğunluğu kadındı. Polis direnişi bastırmaya çalışırken, işçilerle polis arasındaki çatışmalar öyle şiddetli geçmişti ki, Bulgar basınında bu greve geniş yer verildi. Sol basın grevcilerin taleplerindeki haklılığı vurguluyor, polisin orantısız güç kullanımını kınıyordu. Muhafazakâr basın ise sendikaları, grevcileri suçluyor, grevi karalamaya çalışıyordu.
30 Haziran ile 20 Temmuz 1931 tarihleri arasında günlük olarak yayınlanan 21 grev bülteninde bu çetin mücadele anlatılıyordu. İşçilere baskıya karşı kararlı durmaları, sendikalaşmaları, çalışma hakları ve sosyal haklar için mücadeleye devam etmeleri çağrısı yapılıyordu. Üstelik bu bültenler, aynı zamanda grevcilerin birliğini, moralini ve disiplinini sağlamak açısından önemli bir görevi de yerine getiriyordu. Dayanışma hikâyeleri paylaşılıyor, grev fonuna yapılan bağışlardan bahsediliyor, grev kırıcılık küçümseniyordu. Grev öncüsü kadınlardan birinin alanda yaptığı can alıcı konuşmalara yer veriliyordu. “Erkek ve kadın yoldaşlar!” diye başlayan konuşmalarla sınıf kardeşliğinin önemine vurgu yapılıyor, “biz demirden bir ırkız, biz işçi sınıfıyız!” sloganının atıldığı yazılıyordu.
20 Temmuz 1931’de polis saldırısında çok sayıda kadın işçi tutuklandı. Dokuma tezgâhlarını, ağır tekstil makinelerini kıran kadınlar polislere meydan okudu, direndi. Bu saldırının ardından grevin gidişatını konuşmak için büyük bir toplantı düzenlendi. 22 Temmuz 1931’de polis bu toplantıyı basarak ateş açtı ve iki grevci kadını öldürdü. İki kadın işçinin öldürülmesi emekçilerin tepkisiyle karşılandı ve öfkeli kalabalıklar grevci kadınlara destek verdiler. Grevi bir an önce bitirmek isteyen fabrika sahipleri ise işçilere teklifler sunmaya başladılar. Bu zorlu grevden kazanım olmadan çıkmamaya kararlı olan kadınlar teklifleri tartışarak kararlarını açıkladılar. Farklı kategorilerdeki gruplara yüzde 8 ile 17 arasında değişen ücret artışları, parça başına çalışmanın ortadan kaldırılması, işçi başına yılda bir kıyafet verilmesi zorunluluğu getirildi. Hijyenik olmayan koşulların iyileştirilmesi için de teminat talep eden kadınlar grev komitesinden tutuklanan arkadaşlarının tahliyesini talep etti. Çoğu işçi arkadaşlarının özgürlüklerine kavuşmasıyla önemli bir kazanım elde ettiler. 24 Temmuz 1931’de grev resmi olarak sonlandı.
İşte bu grev bültenleri, grevci kadınların haklarını alabilmek adına nasıl mücadele yöntemleri izlediklerini, neleri göze aldıklarını, diğer taraftan patronların, polisin, devlet otoritesinin sınıf mücadelesine yaklaşımının anlaşılması bakımından çok önemli kaynaklar oldu. Tıpkı İşçi Dayanışması gazetesi gibi işçi sınıfının yanında yer alarak tarihe notlar düşüldü. Bu nedenle “emekçi kadınlar mücadelede bir adım öne” mottosunu bize sık sık hatırlatan UİD-DER’e bir kez daha teşekkür ediyorum.
Özgür Olmak Demek…