Tayyip Erdoğan’ın 31 Mayıstaki Hopa mitingi öncesinde uygulanan polis terörü, emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun ölümüne yol açtı. Hopa’da ÖDP, Halkevleri ve ESP’nin çağrısıyla bir araya gelen kitle, HES’leri protesto etmek amacıyla yürüyüşe geçmişti. Ancak AKP’nin mitingi olduğu gerekçesiyle polis, miting alanının oldukça uzağında yapılan eylemi engellemeye çalıştı. Cadde ve sokaklara yığınak yaparak kitleyi dağıtmaya girişti. Panzerlerden su sıkıp, gaz bombaları ve coplarla kitleye saldırdı. Eyleme katılan Metin Lokumcu da yoğun gaza ve şiddete maruz kalması sonucunda hayatını kaybetti.

Hopa’da yapılan cenaze törenine binlerce kişi katıldı. Metin Lokumcu’nun cenazesi AKP’ye ve polise öfke kusan sloganlarla kaldırılırken, birçok kentte de protesto eylemleri gerçekleştirildi. “AKP’nin ileri demokrasisinin ölüm saçtığının” belirtildiği protesto eylemlerinde, Metin Lokumcu’nun unutulmayacağı haykırıldı.

Polisin terörüne arka çıkan Erdoğan, aynı gün Trabzon’da gerçekleştirdiği mitingde, hiç utanmadan, “eşkıya Hopa’ya inmiş” dedi. Oysa gerçek eşkıya, kitleye saldıran hükümet ve polisin ta kendisidir. Erdoğan bir gün sonra yaptığı açıklamalarda da “bunlardan biri ölmüş, üzerinde durmuyorum” diyerek katliama arka çıktığını ortaya koymuş oldu.

Devrimcilere, işçilere veya Kürt halkına dönük devlet terörü yeni değildir. Dün de böyleydi, bugün AKP iktidarında da böyledir. AKP hükümeti, kimsenin hakkını aramamasını, emekçilerin ve Kürtlerin boyun eğmesini istiyor. O “demokrasi”yi sadece kendisi için istiyor. Bu sahtekârlara karşı duracak olan işçi sınıfının örgütlü mücadelesidir. Demokratik hak ve özgürlükler ancak işçi sınıfının mücadelesiyle gelişir. İşçi sınıfı ne AKP’den ne de CHP’den demokrasi beklemelidir. İşçi sınıfı mücadele bayrağını yükseltip burjuva düzenden ve onun partilerinden hesap sormalıdır.