
Dünyada ve Türkiye’de olup bitenler üzerine sohbet ederken genç bir işçi kardeşimiz, “valla artık haberlere bakmıyorum, zaten benim kendi derdim başımdan aşkın” dedi. Aslında hepimizin derdi başından aşkın. Ama belki de bu nedenle çevremizdeki insanların, bizim gibi işçilerin, yaşadığımız toplumun “dertlerini”, sorunlarını bilmemiz, bunlar üzerine kafa yormamız gerekir. Çünkü bizim dertlerimizin çözümü de buna bağlı. Çünkü dertlerimizin kaynağı farklı değil.
Bizler aç kalmamak, yaşamımızı sürdürebilmek için işgücümüzü satmak zorunda olan işçileriz. Ama işgücümüz sudan ucuz. Bizi ve evlatlarımızı nasıl bir yaşamın beklediğini bilmiyoruz. Çalışma koşullarımızı düzeltmek için sendikalı olmak istediğimizde yasal ve fiili engellerle, polisle, greve çıktığımızda grev yasaklarıyla karşılaşıyoruz. İşsizlik belasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bizi bu koşullara mahkûm eden siyasetçilere tepki gösterdiğimizde nankörlükle, seçtiğimiz belediye başkanlarının tutuklanmasına, yerlerine kayyum atanmasına itiraz ettiğimizde vatan hainliğiyle suçlanıyoruz. Dünya emperyalist savaş yüzünden yangın yeri ve yangın daha da büyüyor.
Böyle bir ülkede ve dünyada işçiler olarak bizim tek çıkış yolumuz birlik olmak ve birlikte hareket etmek. Ama sermaye sınıfı bölüp parçalayarak, yalnızlaştırarak, kendi kabuğumuza gömülmemizi sağlayarak bizi yönetmeyi başarıyor. Bize kim olduğumuzu, nasıl bir sınıfın parçası olduğumuzu, tarihimizi unutturuyor, zihinlerimizi esir alıyor, bizi bilinçsizlik, unutkanlık ve cehaletle sakatlıyor. Mesela bizim için birlik, mücadele ve dayanışmanın yollarını tıkamak için sorunlarımızın ortak olduğunu unutturuyor.
Bu amaçla işçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı da hafızamızdan silmeye çalışıyor. 1 Mayıs’ın uzun ve şanlı bir geçmişi var. 1800’lü yıllardan itibaren Avustralya’dan Amerika’ya işgününü kısaltmak için mücadele eden işçiler 1 Mayıs’ın ortaya çıkmasını sağladılar. Tüm kıtalara yayılan bu güçlü gelenek, tüm dünyadan işçileri ortak bir duyguda, ortak talepler etrafında birleştiriyor. Ama egemenler “bahar bayramı” diyerek, yasaklayarak, alan tartışmalarına sıkıştırarak, polis şiddetini öne çıkararak bu büyük mirası soldurmak, işçilere unutturmak istiyorlar. 1 Mayıs’ı en kısır ve yüzeysel tartışmalara hapsederek gündemimizden düşürmeye çalışıyorlar. Bizim için önemli olan her konuda aynı tutumu gösteriyorlar. Yalnızca kendi çıkarlarını önemli gösteriyor, öne çıkarıyorlar.
Egemenlerin alicengiz oyunlarına, tuzaklarına karşı, 1 Mayıs’a ve birliğimize sahip çıkalım, işçiler olarak gücümüzü ortaya koyalım. Sorunları, engelleri birlikte aşmanın yollarını arayalım. Unutmayalım, sadece dert değil, derman da bizdedir, birliğimizdedir.