You are here
Tuzla Deri İşçilerinin Sorunları
Suphi Koray
Çok uzun yıllar boyunca Kazlıçeşme’de faaliyet gösteren tabakhanelerin 90’lı yıllarda Tuzla’ya taşınmasıyla birlikte deri işçilerinin çoğunluğu da Tuzla’ya göç etti ve Tuzla’nın çehresi oldukça değişti. Bugün Tuzla bölgesinde deri ve tersane işçilerinin yanı sıra yan sanayi dallarında faaliyet gösteren fabrikalarda çalışan işçi aileleri de oturuyor. İşçilerin önemli bir kısmı başta Erzincan ve Bingöl olmak üzere Kürt nüfusun ağırlıklı olduğu illerden İstanbul’a göç etmişler. Yaşanan bu göçlerin sonucunda Tuzla’daki Aydınlı “köyünün” nüfusu şu an 16 bini geçmiş bulunuyor.
Toplam 7 milyon metrekarelik bir alan üzerine kurulan İstanbul Deri Organize Sanayi Bölgesi (İDOSB) Aydınlı ve Orhanlı beldeleri arasında yer alıyor. İDOSB dericilik için kurulmuş olmasına karşın 1996 yılında diğer sektörlere de açılmış. Bugün bölgede 372 firma bulunuyor. Bunların 153’ü deri ve deri mamulleri alanında faaliyet gösteriyor. Ancak bu fabrikaların yalnızca yarısı çalışıyor. Çalışan fabrikaların yüzde 30’u giysilik deri, yüzde 55’i vidala ve saraciyelik deri, yüzde 10’u kürk-süet ve yüzde 5’i ise sadece vidala (çanta ve ayakkabı yapılan işlenmiş dana derisi) üretimi yapmaktadır. Ayrıca bölgede sabun, gliserin, seramik, ilaç, tekstil, deri ve tekstil kimyasalları, metal ve ahşap eşya, kâğıt ve ambalaj fabrikaları da bulunmaktadır.
Deri işçilerinin çalışma koşulları
İDOSB’de çalışan deri işçilerinin sorunları, diğer sektörlerde çalışan işçilerin sorunlarından çok da farklı değil. Ücretlerin düşüklüğü, kıdem tazminatlarının ödenmemesi, zorunlu fazla mesailer, geçici işçilik, hakarete ve baskıya maruz kalma, sağlıksız çalışma ortamları, iş kazaları ve mesleki hastalıklar tıpkı diğer işçiler gibi deri işçilerinin de muzdarip olduğu sorunlar.
Geçici işçilik, deri işçilerinin en büyük sorunlarından biri. Özellikle kış aylarında işlerin azaldığı gerekçesiyle yüzlerce işçi işten atılıyor ya da ne zaman sona ereceği belli olmayan ücretsiz izinlere çıkartılıyor. Örneğin kürk fabrikaları sadece altı ay çalışıyor. Buralarda çalışan işçiler eğer şanslılarsa başka bir iş bulup farklı yerlerde çalışmaya devam ediyorlar. Bulamazlarsa sezon tekrar açılana kadar beklemek zorunda kalıyorlar. Ayrıca sadece deri işçileri için değil her sektörden işçiler için bir felâket anlamına gelen sözleşmeli işçilik uygulamasına başvuran patronlar, altı ay gibi kısa sürelerle işçi almayı tercih ediyorlar.
Patronların daha az maliyet için başvurdukları yöntemlerden birisi de okulları tatile giren öğrencileri sigortasız, düşük ücretle çalıştırmak. Bölgedeki ailelerin çocukları ev bütçesine katkıda bulunabilmek için okul biter bitmez işe giriyorlar. Herhangi bir deri işçisiyle hemen hemen aynı işi yapan bu çocuk işçilerin aldıkları ücret ise çok daha düşük oluyor.
Deri sanayinde çalışan işçiler, yoğun olarak kimyasal maddelerin olumsuz etkilerine maruz kalıyorlar. Deri sanayi bölgesinin ortasında yer alan atık su arıtma tesisinin yarattığı kesif koku, rüzgârın da etkisiyle mahalleye kadar yayılıyor. Bölgeye ilk kez girenlerin belki de dayanamayacağı bu koku aynı zamanda sanayide kimyasal maddelerin yoğun kullanıldığının da açık bir kanıtı. Bunlara karşı herhangi bir önlem alınmadan çalıştırılan işçiler, deri hastalıkları, alerjik rahatsızlıklar ve kanser gibi meslek hastalıklarıyla karşı karşıya kalıyorlar. Deri sanayinin yanı sıra birçok sektörü içinde barındıran Tuzla’da yakın yıllarda bir kanser patlaması bekleniyor.
Diğer bir sorun ise iş kazaları. Patronların “az işçi ile çok iş yapma“ anlayışı işçilerin çok daha uzun süreler çalışmasıyla sonuçlanıyor. Temas edilen ve solunan kimyasal maddelerin yarattığı yorgunluksa iş kazalarına adeta davetiye çıkartıyor. Ölümlü kazalar sık görülmese de, parmak, kol ve bacak kaybıyla sonuçlanan iş kazaları oldukça yoğun yaşanıyor. Patronların sonu gelmez kâr hırsı nedeniyle sakat kalan işçiler olsa olsa birkaç bin YTL ile kandırılıp bir kenara atılıyorlar. Ne var ki sınıf bilinci ve örgütlülüğün genelde yetersizliği nedeniyle, kazazede işçilerin büyük bir bölümü, patronun daha fazla bedel ödememek için yaptığı bu “iyilikleri” büyük bir şükran duygusuyla karşılayıp ona minnet duyuyor.
İşçilerin önemli bir silahı: sendikaları
Yoğun sömürünün yaşandığı deri sektöründe işçiler, yukarıda da belirttiğimiz gibi çok zor koşullarda ve son derece sağlıksız ortamlarda çalışıyorlar. İşçilerin buna karşı önemli bir silahları, patronların büyük korkusu olan sendikaları.
Deri-İş’in bu sene imzaladığı grup toplu iş sözleşmesi sonucunda deri işçilerinin ücretlerine ortalama yüzde 14 zam yapıldı ve bunun sonucunda en düşük sendikalı işçi ücreti aylık brüt 717 YTL’ye çıktı. İki yıl boyunca geçerli olacak olan bu toplu sözleşmeye göre ikinci yılda enflasyon + yüzde 2’lik bir zam yapılacak. İşçiler yine bu sözleşmeyle yılda 4 maaş ikramiye, yakacak yardımı, eğitim yardımı gibi sosyal ve ekonomik haklarını almaya devam edecekler. Başlangıçta sosyal haklarda yapılacak zamda patronların ve sendikanın anlaşamaması nedeniyle sekteye uğrayan görüşmeler, sosyal haklarda yaklaşık yüzde 20’lik bir artışta anlaşılmasıyla sonuçlandı.
Ne var ki bu rakamlar bile gözü doymak bilmeyen patronlara çok geliyor. Daha az ücret ödeyerek daha fazla iş yaptırmak için her türlü yola başvuruyor patronlar. Bunun için öncelikle işçilerin sendikal örgütlülüğünü dağıtmayı hedefliyorlar. Sendikalı işçiler işten çıkarılmaya çalışılıyor, işyerlerine sendika sokmak isteyen işçiler ise toplu şekilde kovuluyor ya da fabrika kapatılıyor. Bu sene organize sanayi bölgesinde yaşanan Alkoç direnişinin nedeni de sendikalı olmak isteyen işçilerin işten atılmalarıydı. Patron sendika üyeliğinden istifa ederlerse çalışmaya devam edebileceklerini söylemişti işçilere. Sendikalı olarak çalışmak isteyen dört işçi ise yaklaşık iki ay boyunca sendikayı fabrikaya sokabilmek için direnmişti. Patronlar deri fabrikalarını sendikal örgütlülüğün olmadığı Çorlu’ya taşımak istiyorlar. Tahmin edileceği üzere, Çorlu’daki deri işçilerinin çalışma koşulları Tuzla’dakilerden çok daha kötü durumda.
Bugün diğer işkollarında olduğu gibi deri sektöründe de sendikal örgütlülük eski yıllara oranla çok zayıflamış durumda. Şu anda Deri-İş’in sadece Tuzla, Çorlu, İzmir ve Gönen’de şubeleri bulunuyor. Bunlardan yalnızca Tuzla şubesinde elle tutulur bir örgütlülük mevcut. Çalışma Bakanlığının resmi verilerine göre Deri-İş’te yaklaşık 17 bin işçi örgütlü. Ama diğer sektörlerde olduğu gibi bu sektörde de bunun gerçeği yansıtmadığı ve sendikalı işçi sayısının bunun çok daha altında olduğu biliniyor. Sendikanın yetki sahibi olduğu fabrika sayısı ise 42. Ancak burjuvazinin sendikal örgütlülüğü dağıtma planları burada da işbaşında ve bazı fabrikalarda yetki kaybedilmesi tehlikesi söz konusu.
Bölgede çalışan deri işçileri, sendikanın daha güçlü, işçilerin daha bilinçli olduğu 90’lı yılların ortalarında sendikalı işçi sayısının çok daha fazla olduğunu, işçilerin haklarını savunmak için binlerle sokağa döküldüklerini ve sanayi bölgesinden İçmeler mevkiine kadar yürüdüklerini anlatıyorlar. Grev ve direnişlerin sıkça yaşandığı o dönemlerde daha militan bir mücadele yürüttüklerini belirtiyorlar. Bugün bölgede yaşayan bilinçli işçiler, 12 Eylül karanlığını yaran eylemlerden biri olan Kazlıçeşme direnişini, özlemle anıyorlar. Yine de Tuzla deri işçileri, örgütlü güçlerindeki gerilemeye karşın militan duruşlarından pek bir şey kaybetmiş değiller. Nitekim bu seneki 1 Mayıs’a da iş bırakarak ve bini aşkın kişiyle, son derece coşkulu bir biçimde katıldılar.
Bugün Tuzla deri sanayinde çalışan işçilerin profili, umudunu yitirmiş yaşlı işçilerden genç işçilere dönüşmüş bulunuyor. Deri işçileri arasında liseden terk genç işçilerin sayısı hiç de az değil. Çok erken yaşlarda proleterleşen bu gençler, mücadele için önemli bir potansiyeli barındırıyorlar. Yeter ki sınıfın devrimci-öncü unsurları bu potansiyeli açığa çıkarmak için, sabırla ve kararlılıkla çalışmayı sürdürebilsinler!
Derfakon ve Duman Deri İşçileri Direnişte