You are here
SCT Filtre İşçilerinin Grevi 680 Gündür Devam Ediyor!
diğer yazarlar
Adana’nın Tarsus ilçesinde kurulu SCT Filtre fabrikasında 300’ün üzerinde işçi çalışıyor. SCT işçileri 2005 yılında DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş sendikasında örgütlendiler. Örgütlenme mücadeleleri yaklaşık bir yıl sürdü. 2006 yılının Ocak ayında Çalışma Bakanlılığından SCT işçileri adına Birleşik Metal-İş sendikasına yetki belgesi geldi. SCT patronu işçilerin tamamına yakınının sendika üyesi olduğunu bilmesine karşın sendikayla görüşmeye yanaşmadı. Bunun üzerine 15 Mart 2006 tarihinde 300’e yakın SCT Filtre işçisi greve çıktı. Ancak patron işçilerin tamamını işten çıkardığını açıkladı.
SCT Filtre işçileri kendilerini kapının önüne koyan patrona karşı işe iade davası açtılar. İş mahkemesi işçilerin lehine karar vererek, işçilerin işbaşı yapmasını onayladı. Ancak, mahkeme kararına rağmen SCT Filtre patronu, işçilere işbaşı yaptırmadı. Patron tarafından işbaşı yaptırılmayan SCT Filtre işçileri işyeri önüne grev çadırı kurdular. Örgütlenen işçilerin gücünden korkan patron grev çadırını yıktırdı. Fakat grevci işçiler grev çadırını yeniden kurdular. Greve çıkan her işçi gibi SCT Filtre işçileri de patronun ve burjuva devletin gerçek yüzünü yavaş yavaş da olsa görmeye başladılar. İşçiler, aradan geçen yaklaşık iki yılda, sürekli patronun saldırılarıyla karşı karşıya kaldılar.
SCT Filtre işçilerinin grevi 1980’den sonra yaşanan en uzun süreli grev olma özelliğini taşıyor. Ancak son dönemde yaşanan grevlerde olduğu SCT işçileri de sendika bürokratlarının kıskacında sıkışmış durumda. İşçiler sendikalardan ve işçi kardeşlerinden yeteri kadar desteğin ve dayanışmanın gelmemesinden şikâyetçiler. 300’e yakın işçiyle başlayan grev, sürenin uzaması ve yeterli desteğin gelmemesi nedeniyle şimdilerde 16’sı kadın 33 işçi ile devam ettiriliyor.
Oysa grev ve direnişlerin başarıyla sonuçlanmasının yolu, işçi sınıfının geniş kitleleri tarafından sahiplenilmelerinden ve sınıf dayanışmasının yükseltilmesinden geçiyor. 12 Eylül 1980’den önce hiçbir grev veya direniş yalnız bırakılmıyordu. En ücra yerde bile olsa bir grev ve direniş başlayınca oraya akın akın desteğe gidilirdi. Çünkü işçi sınıfı örgütlüydü. Yaşanan devrimci yükseliş, sendikaları da mücadeleci bir tutum takınmaya zorluyordu. İşçi sınıfının istemlerinin dışında davranan sendikacılar bulundukları görevde kalamazlardı. Ama şimdilerde ne yazık ki sendikaların tepesine sendika bürokratları çöreklenmiş durumda. Uzun zamandır sendika bürokratları koltuklarını ya ölüm ya da parlamentoya milletvekili olarak girmeleri nedeniyle terk ediyorlar ancak. Onlar için grev demek sendika kasalarının boşalması demek; mücadele ise, koyun koyuna girdikleri patronlarla aralarının bozulmasına neden olacağından bucak bucak kaçılması gereken bir yöntem!
1980 öncesinde öncü ve devrimci işçiler uzun yıllar boyunca sendikalarda militan bir sınıf mücadelesi verdiler. Bugün de öncü işçilere ve işçi sınıfı devrimcilerine düşen görev aynıdır: Sendikalarda militan sınıf sendikacılığı anlayışını hâkim kılmak!