You are here
Bizim Hayatımızda Şakaya Yer Kaldı mı?
Gebze’den bir metal işçisi
Biz işçiler hafife almak istiyoruz hayatı, üzerimize doğru gelen ağır gerçekleri önemsememeyi hatta küçümsemeyi daha bir yakıştırıyoruz kendimize. Sistemin dayattığı insanlık dışı çalışma koşullarıyla bile dalga geçmek daha cazip gözüküyor işçilere. Zira bu kadar acılaşmış gerçekliğin ortasında “hayatı ciddiye almak” hiç de işimize gelmiyor, bu yüzden belki de yaşamımıza dair zehir zıkkım ne varsa, mizahla çarparak bilincimizin sindirebileceği yudumlara bölüyoruz hayatı.
Bazen öyle bir ruh halinin içine giriyoruz ki, yerli yersiz ne varsa bizim mizah değirmenimizin içinden geçmekten kurtulamıyor. Meselâ iki vardiya peş peşe çalışmak zorunda kalmış bir arkadaşımızın, otobüste iki kişi tarafından zorla uyandırılması ve uyandığında nerede olduğunu kavrayamayıp bağırmaya başlaması, pek komik geliyor bize. Oysa varın siz düşünün gerçekten komik mi bu, yoksa acı mı? Hatta bazen iş kazası geçirmiş arkadaşlarımızla bile acımasızca dalga geçiyoruz. Gittikçe hayatımızı boğan kredi kartı ekstrelerimiz dahi şakacı bir rekabetin konusu olabiliyor. Ya da bir işçinin, gece vardiyasından çıkıp sabahın erken saatlerinde evine girmeye çalışırken komşular tarafından hırsız diye karga tulumba yakalanmasını dinlerken, gülmekten yerlere yuvarlanıyoruz. Hele bazı önemli konularda açılan sohbetleri, şakaya vurarak hafifletip bertaraf etme huyumuzdan, çokça kendimizi alıkoyamıyoruz. Belki de hayatımıza dair önemli konularda hakkıyla konuşabilecek ciddiyeti bulamadığımızdan kendimizde, tüm bu “hafife alma” saplantımızdan kurtulamıyoruz.
Şüphesiz gülmeye de ihtiyacı var biz işçilerin. Bu ruhsuz çalışma koşullarının içinden çıkıp, dostlarla biraz şakalaşmak ve hoşça vakit geçirmek hepimizin hakkı. “Recep İvedik” tarzı bahtsız komedi örneklerine bile, topluca ve akın akın gitmemiz herhalde ondandır. Patronlar bizim bu tip gülme, eğlenme ve rahatlama gibi ihtiyaçlarımızı dahi, nakde çevirme konusunda hiç vakit kaybetmiyorlar. Bu sistem her geçen gün biraz daha içimizi kasavetlendiriyor, gülüp geçmek, unutmak istiyoruz her şeyi. Ama o kadar kolay değil kapitalizmin yarattığı çetin yaşam koşullarından kurtulmak. Kahkahaların verdiği ferahlık çok kısa sürüyor, oysa hayatımızın zorlukları orada durup bizi bekliyor.
“Büyük kahkahalar büyük acıları gizler” derler. Her ne kadar bu söz işçiler için bir genelleme olmasa da, kahkahaların hayatımıza dair büyük gerçekleri gizlediği doğrudur. Biz işçiler yaşadığımız hayatı ciddiye almadıkça tutarlı bir mücadelenin de alanını daraltıyoruz aslında. Sınıf mücadelesinin işçi sınıfının lehine yükseltilebilmesi için, atalım şu üzerimizdeki “hafife alma, önemsememe, şakaya vurma ve küçümseme” gibi aslında bizi küçülten eğilimlerimizi. Şöyle bir bakalım, hayatımızda şakaya yer kaldı mı?
1978 yapımı bir Türk filmi olan Maden’de, işçi önderi İlyas tam da böyle bağırıyordu Nurettin’e. Yine bir maden işçisi olan Nurettin, yaptığı toyluk karşısında İlyas ağabeyinin sert çıkmasına şaşırıyor ve soruyordu: “Şaka ediyorsun değil mi ağabey?” İşçi önderi İlyas ise şöyle cevap veriyordu: “Şaka etmeye zamanımız var mı ulan? Bizim hayatımızda şakaya yer var mı haa? Biz bu dünyayı kuruyoruz ellerimizle, bunun şakası var mı? Tohumu toprağa atan biziz, bunun şakası var mı söyle? Söyle bana demiri potada kim eritiyor, çeliğe kim su veriyor haa? Sen bütün bunları düşün!”