You are here
Kapitalizm kadınları üretim sürecine çekiyor
6 March 2021 - 18:00
Hayat boylu boyunca bizimdir
boylu boyunca bizimdir sevinç
ve öyle olmaya
devam edecektir dünya durdukça (Ahmet Telli)
İnsan toplumlarının sınıflara bölündüğü çağlardan bu yana çok acılar çekildi. Köle ile efendi, tebaa ile devletlû, serf ile senyör, işçi ile patron… Ezilen sınıfla ezen sınıf hep karşı karşıya geldi, tarih böyle yazıldı. Sınıflı toplumlar tarihinde kadınlar ikinci sınıf insan yerine konuldu, ezildi. Kadının doğası gereği zayıf olduğu iddia edildi. Kadına roller ve görevler biçildi. Fakat tarih nehri akıp gidiyor. Sınıflı toplumlar nasıl tarihin bir döneminde ortaya çıktıysa bir başka döneminde de sahneyi terk edecek. Yerini sınıfsız, sömürüsüz, eşitlik ve barış dolu bir dünyaya bırakacak.
Eğer tarih bilincine sahip değilsek, yaşadığımız koşulları değişmez, ezelden ebede kadar baki sanırız. Oysa dünya dönüyor ve toplumlar değişiyor. Sermaye sınıfının işçi sınıfını sömürmesine dayanan kapitalizm, tarihin son birkaç yüzyılında ortaya çıktı ve dünyaya yayıldı. Sanayi devrimiyle kapitalizm, daha önce hiçbir toplumsal düzenin yapamadığını yaptı, dünyanın çehresini değiştirdi. Milyarlarca insanı toprağından, zanaatından kopararak kentlere yığdı, işçi haline getirdi. Ucuz işgücü peşindeki sermaye sahipleri sadece erkekleri değil kadınları ve çocukları da atölyelere, fabrikalara, madenlere doldurdu. Ezilen cins olan kadın aynı zamanda patronların sömürüsüne maruz kaldı, çifte ezilmişliğe mahkûm edildi. Yani kapitalizmin tarih sahnesine çıkmasıyla her türlü ayrımcılık ve eşitsizlik yeni bir boyut aldı.
Kapitalizm, kadını erkekle eşit görmeyen, ikinci sınıf sayarak aşağılayan erkek egemen toplumsal yapıya dokunmadı. Ama sanayinin gelişmesi ve kadınların çalışma hayatına katılmasıyla, geleneksel ilişki ve düşünce biçimleri zorunlu olarak değişmeye başladı. O tarihten sonra kadınlar hızla kabuklarını kırmaya başladılar. İçe kapalı yaşamlarını geride bırakıp her geçen gün daha fazla hayata, kent yaşamına karıştılar. Fabrikalarda, atölyelerde çalışmaya başladılar. İkinci sınıf insan olmadıklarını, hakları olduğunu ve bu hakları için mücadele etmeleri gerektiğini öğrendiler. Erkek işçilerle birlikte patronların sömürüsüne karşı mücadeleye giriştiler. Erkeklerle aynı tezgâhlarda çalışmayı, eşit işe eşit ücret almayı, saygı görmeyi, örgütlenmeyi hakları olarak gördüler.
Şimdi sanayinin topraklarından söküp işçileştirdiği bir kadının hikâyesine yer veriyoruz: Mary Brooksbank, 1897’de uçsuz bucaksız yeşillikleri ve yine yemyeşil dik başlı dağlarıyla ünlü İskoçya’da doğdu. Ama doğanın, yaşamın güzelliklerine doyacak vakti hiç olmadı. Daha 12 yaşındayken Dundee’nin jüt fabrikalarında işçi olarak çalışmaya başladı. Tıpkı diğer yaşıtları gibi… Çünkü onlar işçi sınıfının çocuklarıydı ve patronlar sınıfının çocuk emeğini sömürme iştahı sınırsızdı.
İlk kez 14 yaşındayken tanıştı mücadeleyle Mary. Jüt fabrikasında çalışan kızlar maaşlarına zam istiyorlardı ve Mary hiç tereddüt etmeden bu mücadelede yer aldı. Ağır çalışma koşullarına, kendisininki gibi kahır dolu yaşamlara tanık oldukça kâr hırsıyla gözü dönmüş patronlar sınıfına karşı öfkesi arttı. Sosyalist bir işçi oldu. Hayatı boyunca bununla gurur duydu. 73 yaşındayken bile ABD’nin bombaladığı Vietnam’a gidecek ve yaralılara yardım edecek kadar genç ruhlu bir kadındı. Bu yüzden bugün Dundee’nin işçi ve emekçileri hâlâ büyük bir sevgi ve minnetle hatırlarlar Mary Brooksbank’i ve ondan güç alırlar.
Hayattaki tek tutkusunun kapitalizmin yıkılması için mücadele etmek olduğunu söyleyen Mary, yazdığı ve söylediği şarkılarla da işçi sınıfına güç verdi, onun sesi oldu. Şarkılarında en çok Dundee’deki kadın ve çocuk işçileri anlatıyordu. Jute Mill Song yani Jüt Fabrikası Şarkısı, bu şarkılardan yalnızca biri. Birlikte kulak verelim şarkıya…
Emekçi Kadınlardan 8 Mart Mesajları
Ben yoksul bir mahallede yaşıyorum. Şu an üniversite öğrencisiyim ama ilk çalışmaya başladığımda 16 yaşındaydım. UİD-DER’le tanışmadan önce sadece gözlem yapıyordum. Bilinçli değildim işçilere karşı, onların sıkıntılarına karşı. UİD-DER’le birlikte İşçi Dayanışması’nı okuyarak, siteyi takip ederek işçilerin çalışma koşulları, kaybedilmiş hakları, yaşanılan durumlar, pandemi dönemi, kriz vs. ile ilgili pek çok şey öğrendim. Biliyorum ki bunların hepsinin ceremesini işçiler çekiyor. UİD-DER’le tanışmam bilinçlenmemi sağladı, daha fazla farkındalık yarattı. Gerçekten insan tek başına mücadele ettiği zaman, kendini yalnız hissettiği zaman bir şeyleri başarabileceğine olan inancı çok da kuvvetli olmuyor. Ama birlikte, örgütlü bir şekilde mücadele etmek özellikle biz kadınlar için önemli. Birlikte gerçekten çok güçlüyüz. UİD-DER’le birlikte daha umutlu bakmaya başladım hayata. Daha önce çok karamsardım. Burada benim gibi bir sürü insan var ve hepimiz bir umutla başlıyoruz bir şeyler yapmaya. Örgütlüysek her şeyiz, örgütsüzsek hiçbir şey!
Mersin’den bir emekçi kadın
Bir Meşaledir 8 Mart