You are here
Bizim Mahallenin Gençleri
İzmir’den emekli bir işçi
Sevgili işçi kardeşlerim ve işçi çocukları, söyleyeceklerimi bizim mahalledeki çocukların kendi ifadeleriyle yani olduğu gibi anlatacağım. Bu çocuklar yani benim onlara seslenişimle gençlerin istek ve taleplerini aşağıda okuyacaksınız. Gençlerle sohbet ettiğimde, Orhan Kemal’in Çikolata isimli öyküsünde anlattıkları canlanmıştı zihnimde. Özetle çikolata alıp yiyebilen çocukların mutluluğu ve onların yedikten sonra sokağa attıkları çikolatanın ambalajını, yoksulluğundan utanarak, kızararak, birileri görecek diye korkarak yerden alarak yalayan çocuk gözümün önünde belirivermişti sanki. O yoksul kız çocuğunun karşısında çikolata yemişim gibi ruhumdan kara bir duman geçmişti…
Bizim mahallenin gözünüzde canlanmasını istiyorum. Mahallemizde yaşayanların çoğunluğu işçidir. Az sayıda da küçük esnaf var. Berber, fırın, market, demirci, plastik doğrama, turşucu, kahveci. Mahallemizde bir tek fabrikatör, trilyoner yani toplumun yüzde birini oluşturan kan emici patron ikamet etmez. Bizim sokağın karşısında Durallar Okulu var. Bu okulun büyük binasını 2019’da depreme dayanıklı olmadığını söyleyerek yıkmışlardı. Yeni okul binasının temeli de 2020’nin başlarında atılmıştı. O atılan temelin inşaat demirleri ve temelin atılmış betonu 4 yıl boyunca gölet gibi biriken yağmur sularının altında öylece beklemişti. Şimdilerde faaliyete geçirilecek okul binasının temelinin sağlam ve depreme dayanıklı olduğunu düşünmek mümkün mü? Evet, bizim mahallemiz de diğer işçi ve emekçilerin yaşadığı mahalleler gibi, İzmir tipi şekilsiz, plansız, yolları daracık, birbirine yaslı yığma binalardır. Mahallenin sol yanında ve ön tarafında siteler ve bu sitelerde 156 bina vardır. Sitenin binaları dışarıdan bakınca eli yüzü düzgün görünür. Temelinin ne denli sağlam veya çürük olduğunu çok para için vicdanlarını unutan, kasalarındaki parayla hesap gören müteahhitler bilirler.
Zihnimdeki Çikolata ve bizim mahallenin çocukları, farklı günlerde farklı akşamüstlerinde birbirini yakalamaya çalışıyordu. İşte o akşamüstü bizim mahallenin çocukları ile daha önceki günlerde konuştuklarımı yazacaktım. Bilgisayarımı açmıştım. Ben gençler derim bizim mahallenin bütün çocuklarına. Önceden sözleştiğimiz gençlerin henüz çok azı sokaktaydılar. Bilgisayarı açmamla bizim sokağın her iki başından koşarak yanımda toplandılar. Konuşacak iki başlığımız vardı: Mahallemizde ve okullarda olmasını istedikleri. Daha önceden kendilerine, anne veya babalarından izin alanların hikâyelerini yazacağımı tembih etmiştim. Anlattıklarım, sorduklarım ve bizim gençlerin de bana anlattıklarını yazmak için ön balkona çıkmıştım.
Hepsinin ortak isteği bütün çocukların ücretsiz yararlanacağı bir halı saha, bir havuz ve herkesin kullanabileceği bir çeşme yapılması. Ayrıca okullarda öğrencilere bir öğün ücretsiz, sağlıklı, besleyici yemek verilmesi. Şimdi bizim gençlere sözü bırakıyorum:
Irmak, 12-13 yaş arasında ve 8. sınıf öğrencisidir. Irmak yaşları küçük olanlara ve özellikle de kızların söyleyeceklerine tercümanlık edercesine, “ben mahallemizde ücretsiz halı saha olmasını istiyorum. Evet, neden bizim mahallede ve diğer mahallelerde de yüzme havuzu olmasın ki? Ama ücretsiz olmasını istiyorum. İki şey daha istiyorum: birincisi küfürlü konuşulmasın, ikincisi de yaşlılar sokakta oyunlar oynadığımızda bize kızıp bağırmasınlar. Onlar da çocuk olmadılar mı, oyun oynamadılar mı? Okulda öğrencilere yemek verilmesini istiyorum. Ama ücretsiz olsun. Annem ve babam ikisi de çalışıyor. Evimiz kira. Okulum uzakta, otobüsle gidiyorum. Bana okul harçlığı olarak günlük 50-100 lira veriyorlardı geçen sene. Bir şey alıp yemeye yetmiyordu” diyor. Irmak yaşından en az iki tık ileride davranan bir kızımızdır. Sakin ve serinkanlı, güzel, ela gözleri ne düşündüğünü belli eder. Top oyununda erkek çocukları tespih tanelerini ipe dizer gibi çalımlayıp geçer.
Sefa 13 yaş arasında ve 7. sınıf öğrencisidir. Sefa paylaşmayı, yardımlaşmayı ve yemekleri çok sever. Sohbet etmeyi de çok sever, arkadaşlarıyla birlikte oyunlar oynamayı ve birlikte bisiklet sürmeyi de sever. Evin son çocuğu bir gencimizdir. Çocukluk ile ergenlik arasındaki çelişkileri yaşıyor. Evleri birinci kattadır. Annesi balkondan poşet içinde aşağı para attığında “10 liraya da kendime bir şey alabilir miyim?” diye sorar. Annesi işaretle “olmaz, paramız yok” der. Sefa, “mahallemizde ücretsiz halı saha yapılmasını istiyoruz. Ücretsiz bir havuz yapılmasını istiyoruz. Oyun oynuyoruz, susuyoruz, terliyoruz. Mahallemizde bir çeşme yapılsa elimizi, yüzümüzü yıkarız. Su içeriz. Bizim hakkımız değil mi? Ama ücretsiz olmasını istiyoruz hepimiz. Babam ve iki abim çalışıyor. Kiracıyız. Kira 9 bin lira. Geçen sene günlük okul harçlığı 40 lira veriyordu annem. 40 lira yetmiyordu ki, bir tost 50 liraydı. Amca senin balkondaki çeşmeden su içiyoruz. Terlediğimizde elimizi, yüzümüzü yıkıyoruz. Ama senin su faturan çok geliyor. Ha bir de çöpünü, çöpe at vatandaş” diyerek anlatıyor meramını.
Muhammet (arkadaşları kendisine Mami derler), 13 yaşındadır. Okula bir yıl geç başladığı için 7. sınıf öğrencisidir. Gözlüklü, esmerin yakışıklısı, güleç yüzlü, konuşkan bir gencimizdir. Mami az ötemizdeki Demir Yol sitesinde oturur. Bazen mahallenin diğer çocukları “Mamiler sitede oturuyor” diye zengin sayarlar. Mami de evleri sitede olduğundan mahcup bakar miyop ve astigmat gözlüklerinin arkasından zeytin karası güleç gözleriyle. “7. sınıfa gidiyorum. Okul ihtiyaçlarının yarısı yapıldı. 1000 lira, kalemler ve çanta. Evde 4 kişi çalışıyor; annem, babam ve iki ablam. Babam gevrekçidir. 30 ile 50 lira arasında değişiyor günlük harçlık. Okul harçlığı tam yetmiyor. Halı saha ve mahallede çeşme olmasını istiyorum. Amca senin balkondaki çeşmeden su içiyoruz, elimizi yüzümüzü yıkıyoruz. Ama mahallemizde çeşme olsa daha iyi olmaz mı?” diyor soru soran gözlerle.
Eymen 12 yaşında ve 7. sınıf öğrencisi. Şimdilik yaşından bir tık küçük görünüyor. Eymen 12 yaşında ve o bir dayı. Minnacık, henüz bir aylık, güzel, her gece mini mini büyüyen bir insan yavrusu Eymen’in yeğen. “Okul ihtiyaçlarının yarısı alındı 1000 lira harcandı. Annem ve babam çalışıyor. Günlük okul harçlığı 50 lira veriliyor. Abim de öğrenci, lisede okuyor. Parasız halı saha ve havuz olsa bütün çocuklar yararlansa çok güzel olur. Evet, mahallede bir de çeşme olsun istiyorum. Okulda yemek verilmesini ben de istiyorum. Ama yemek parası istemesinler öğrencilerden” diyor. Üç lokmalık bir tosta 50 lira alan okul kantincisi küçük kemirgene kızar gibi konuşuyor.
Niyazi 9 yaşında ve 3. sınıf öğrencisi. Esmer koyu kestane rengi gözleri kendisi gibi sürekli hareket halinde. Futbol oynamayı pek seviyor. “Sadece babam çalışıyor. 30-40 lira günlük okul harçlığı veriliyor. Mahallede bisiklet yolu olmasını istiyorum. Çok büyük bir halı saha, yüzme havuzu ve sürekli akan bir çeşme olmasını istiyorum mahallemizde. Okulda bize yemek verilmesini istiyorum. Okulda çok acıkıyorum. 30-40 lira bir tost almaya bile yetmiyor. Tost geçen sene 50 liraydı. Bu sene kaç para olur Allah bilir” diyerek bakıyor amele yanığı meraklı gözlerle.
Hamza 14 yaşında, çalışmak için okulu bırakmış. Hamza 3 aylıkken ailesi Suriye’deki bombalardan kaçarak Türkiye’ye gelmiş. Hamza esmer, incecik dal gibi bir gencimiz. Yaşadıklarından olsa gerek her an bir sapan lastiği gibi gergin. Aksanında Suriyeli izi yok. Oradan oraya sürüklenip durmuşlar. Sonra İzmir’e gelmişler. Hamza’nın 18 yaşındaki abisi de çalışıyor. Babası Suriye’de kalan babaannesi için Suriye’ye gitmiş. Annesi çalışmıyor. “Okulu zorunluluktan bıraktım, çalışmaya başladım. Tekstilde çalıştım. Şimdi işsizim. İş arıyorum. Babam Suriye’de. Evde sadece abim çalışıyor. Abim 18 yaşında. Üç kardeşiz. Şu Yusuf, küçük kardeşim. Evimiz kira, 8 bin lira. Yakında kiraya zam yapacak ev sahibi” diye anlatıyor, gerginliği kara gözlerinin içinden bile belli.
Yusuf 12 yaşında ve 7. sınıf öğrencisi. Bir büyük kardeşi Hamza’nın tersine pek sakin, beyaz tenli, yakışıklı, saçlarının ön kısmı azıcık uzun, gözleri tedirgin bakıyor. İzmir’de dünyaya gelmiş, bir Suriyeli anne babanın üçüncü çocuğu. “Okul ihtiyaçlarının birazı alındı. 800 lira tuttu. Evimiz kira 8 bin lira. Mahallede halı saha olmasını çok istiyorum. Ama ücretsiz olsun. Havuz yaparlar mı bilmiyorum. Ama susadığımızda su içip elimizi yüzümüzü yıkayabileceğimiz bir çeşme süper olur. Suriyeliyiz ama artık İzmirliyiz” diyor sessiz, sakin kadife yumuşaklığında.
Ali Eymen 9 yaşında ve 3. sınıf öğrencisi. Beyaz tenli ve Amasya elması gibi kırmızı yanaklı, açık kahverengi gözleri hep meraklı bakar. Sokakta boyundan bir tık küçük kalan basketbol topunu sürerken bazen de özgürlüğe kanat çırparcasına pedal çevirir. “3. sınıfa gideceğim. Okul ihtiyaçları daha alınmadı. Sadece babam çalışıyor. Babam sineklik işinde çalışıyor. Geçen sene okul harçlığı günde 5 lira verirdi babam. Halı saha, havuz, çeşme olmasını istiyorum. Markette küçük bir su 10 lira. 10 liram yok ki” diyor suyu parayla satanlara küfredercesine.
Diyar 9 yaşında ve 3. sınıf öğrencisi. Yaşına göre bir tık büyük davranır, ela gözlüdür, saçının ön tarafının sağ tarafındaki saçlarının bir kısmı asice diktir. Top oynarken hedefine öyle bir kilitlenir ki o an başka hiçbir şey duymaz, düşünmez. Kendisinden büyük çocukların arasında bile gözlerini toptan ayırmadan topu kapar. “Okul ihtiyaçları alınmadı. Evimiz kira, 10 bin lira. Geçen sene günlük okul harçlığı 10 lira verirdi babam. Halı saha, yüzme havuzu, çeşme, park olmasını istiyorum. Yapsınlar değil mi amca?” diyerek gözlerimin ta içine bakıyor, istediklerinin ne kadar haklı ve olması gerektiğine inanarak.
Diyar’ın abisi Barış 10 yaşında, 4. sınıf öğrencisi. Yaşından bir-iki tık geriden geliyor. Söyleyeceğini epey düşündükten sonra konuşuyor: “Okul ihtiyaçları alınmadı. Babam çalışıyor. Üç kardeşiz. Yürüyüş ve koşma parkuru istiyorum. Sitenin içindeki küçük parktaki yürüyüş yolunun çoğu yokuş olduğu için çabuk yoruluyorum. Hem de annem orası uzak diye gitmemize izin vermiyor. Halı saha ve park istiyorum. Ama parasız olsun. Okulda ücretsiz yemek verirler mi amca? Bence yemek versinler. Ama para istemesinler. Paramız yok ki” diye anlatıyor elini okula doğru uzatarak.
Kerem 12 yaşında ve 7. sınıf öğrencisi. Yaşına göre en az iki tık büyük görünüyor. Beyaz tenli, yumuk kahverengi gözlü, dik duran saçları sevimli bir ok atan kirpi gibi. Bisiklet sürmeyi pek seviyor. “Okul alışverişi yaptık. 1200 lira tuttu. Babam inşaatta çalışıyor, abim katı demir işinde çalışıyor. Mahallede halı saha olmasını ben de isterim tabii. Ama ücretsiz olursa güzel olur. Bisiklet yolu olmasını da isterim. Havuz bilmem ki olur mu? Okulda ücretsiz yemek olsa iyi olur tabii.”
Ali Ahmet 17 yaşında ve meslek lisesi metalürji bölümü üçüncü sınıf öğrencisi. Haftada 1 gün okula gidiyor. 4-5 gün ise okulun gönderdiği stajyer olarak metal atölyesinde çalışıyor. Diğer işçiler kadar çalışarak iş ürettikleri halde, asgari ücretin üçte birinden bile az olan 5800 lira maaş veriliyor. Ali Ahmet’in kaynak yapmaktan dolayı yüzü denizde yanmış gibi görünüyor. Belki erken yaşta iş hayatının içinde yer almasından yaşından birkaç tık daha olgun bir gencimizdir. Meslek lisesi bölümünde okuduğu ve çalıştığı için üniversiteye gidip gitmemek konusunda şimdilik net bir düşüncesi yok. Zaman denen merhem boşa sürülmezse faydalı olduğu deneyimle kanıtlanmıştır. “Haftada bir gün okula gidiyorum. Okulda yemek verilmiyor. 5 gün atölyede çalışmaya gidiyorum. Atölyede öğle yemeği veriliyor. Zengin semtlerde her şey var. Halı saha, bisiklet yolu, koşu ve yürüyüş yolları, sokakları pırıl pırıl tertemiz. Bizim mahallede neden olmasın? Şu arka taraftaki halı sahaya aradan girip maç yapıyorduk. Şimdi ücretli, parası olanlar gidebiliyor. Karşıdaki sitelerin oradaki halı saha da ücretli olduğu için gidemiyoruz. Zenginlerin mahallelerinde olan şeyler ücretli bile olsa onların paraları çok. Hepsine gidebilirler. Bizim mahallede yaşayanlar için halı saha, havuz, bisiklet yolu ve okullarda öğrencilere verilecek yemek ücretsiz olması lazım.”
Sevgili işçi çocukları, işçi anne ve babaları, dede ve nineleri hepinizin çikolatayla ilgili bir anınız vardır. İşçi sınıfının namuslu yazarı Orhan Kemal bir işçi gibi yaşamış ve işçi sınıfının yaşadıklarını, açlığını, yokluğunu, özlemlerini, paylaşımlarını ve tabii mücadelelerini en gerçek haliyle yazarak bizlere miras bırakmıştır. Bugün de milyonlarca işçi emekçi çocuğu kaliteli, sağlıklı bir şekilde beslenemiyor. Bizim mahallenin çocuklarının dile getirdiği, olmasını istediği şeyler hiç de öyle olmayacak, imkânsız talepler değildir. İzmir’in zenginlerinin yaşadıkları bütün bölgelerde sadece çocuklar için değil yaşlı genç, kadın ve erkekler için sayısız spor yapılacak, bisiklet ve yürüyüş, koşma alanları vardır. Sayısız halı saha, havuzlar vardır.
İşçi ve emekçiler yani bir bütün olarak yoksullar olarak biz de vergi ödüyoruz. İşçi sınıfı olarak patronlardan daha fazla vergi ödüyoruz. Hatta iki kere vergi ödüyoruz. Biri ücretimizin yarısına yakını cebimize girmeden kesilen vergi, ikincisi ise satın aldığımız her ürün için ödediğimiz vergi. Yani bizim mahallenin çocuklarının ifadesiyle “10 liralık bir dondurmanın 2 lirası vergi”. Yani olmayacak şeyler değil bizim çocuklarımızın istedikleri. Zenginlerden daha fazla vergi ödediğimize göre, onların ayağına götürülen tüm imkânların aynısını biz de istiyoruz. “Zengin çocuklarının bizden ne farkları var?” diyorlar bizim mahallenin gençleri.
Evet işçi kardeşlerim, bizim mahallenin çocuklarının olmasını istediklerini sizler de istiyorsanız bizlerle dayanışma bağları kurun. İstediklerimizi birlikte alalım!