You are here
Telekom işçileriyle söyleşi
UİD-DER Gazi Mahallesi Temsilciliği
26 bin 580 Telekom işçisi 16 Ekimde greve başladı. 1962’den bu yana Haber-İş sendikasında örgütlü olan Telekom işçileri tarihlerinde ilk defa greve çıkıyorlar. Devlet işletmesi olarak kurulan Türk Telekom özelleştirildikten sonra %52’lik hissesi 2006 yılı içerisinde Oger’e geçti. Özelleştirme sırasında işçilerin çoğunluğu sözleşmeli statüsüne getirildi. Ardından ücret eşitsizlikleri arttırıldı ve işten çıkarmalar gündeme geldi. İşletmenin yeni patronu ilk toplu sözleşmede işçilere esnek çalışmayı dayattı, taşeronlaşmayı yaygınlaştırdı ve eski işçilerin bir bölümünü işten çıkardı. İşverenin uzlaşmaz tutumu karşısında sendika yönetimi grev kararı almak ve bunu uygulamak zorunda kaldı. Türkiye işçi sınıfının ve sendikaların genel durumu işverene grevin uygulanamayacağını düşündürtmüş olabilir. Fakat bu defa burjuvazi yanılıyor, çünkü deneyimsiz olduğu ve greve katılım göstermeyeceği sanılan Telekom işçileri, sendika yönetiminin ikircikli ve neredeyse özürcü tutumlarına rağmen grevlerini sahiplendi. Sadece sendikalı olanlar değil, kapsam dışı sayılan (memur statüsündeki) dolayısıyla yasal olarak Haber-İş sendikasına üye olamayan Telekom işçileri de grevci işçi arkadaşlarıyla dayanışma gösteriyor.
Telekom Grevi, uzun yıllardır birlikte çalışan işçilerin sınıf olduklarının farkına varabildiklerini, birbirlerine güvenebildiklerini ve daha ilk grev deneyimlerinde birlik olmayı, disiplinli davranmayı başarabildiklerini bir kez daha gösterdi. Gaziosmanpaşa’daki Telekom işçileri ile röportaj yapmak üzere 31 Ekimde ziyaretlerine gittik ve ortaya sıcak bir söyleşi çıktı. Bu söyleşiyi yayınlıyoruz:
UİD-DER: Greve çıkış nedenleriniz nelerdir?
Birinci işçi (Y.): Bizim patronla anlaşamadığımız hususlar şunlar: Birincisi kapsam dışılık meselesi, ikincisi ücretler konusunda anlaşamıyoruz, üçüncüsü esnek çalışma. Bunlardan birinde bile isteklerimiz kabul edilmezse bu grev devam edecektir. İşe yeni alınacakların da bundan böyle kapsam içi olarak işe alınması gerekir. Aynı işe aynı ücret talebimiz var. Zaten greve çıkarken de gece 3:30’a kadar bu konular üzerinde tartışıldı ve anlaşma sağlanamayınca ayın 16’sında greve çıkıldı. Büyük ihtimalle bugün de görüşme olacak, genel merkezimiz açıklama yapar, ama ben zannetmiyorum anlaşma olsun. Bu, uzun bir süre daha alacağa benziyor.
UİD-DER: Bugün grevin 15. günü değil mi?
Y.: Grevin şu anda 15. günü.
UİD-DER: Peki bu 15 gün boyunca sorunlar yaşadınız mı?
Y.: Tabii sorunlar yaşandı, burada arkadaşlarımız kelepçelendi, gözaltına alınmak istendi.
UİD-DER: Neden?
Y.: Görev alanları başka yerde olmasına rağmen burada görevlendirilen kişileri biz içeriye sokmadığımızdan emniyetle beraber buraya gelmişler. Arkadaşlarımız burada baskıya maruz kaldılar. Taşeron olarak buraya 2 kişiyi soktular. Bu arada, bu kişiler içeride işlerini yapana kadar arkadaşlarımız kelepçelenmiş olarak kapıda kaldılar. Aynı şey Sultançiftliği’nde de oldu, yine bize bağlı bir yerdir. Taşeron işçi çalışırken onları gördük ve engellemek istedik. Orada da baş temsilcimiz gözaltına alındı. Bundaki amaçları zaman kazanmak ve bize meydan okumak. Ama meydan okumaları boşuna. Biz de başka yerlerden (Bayrampaşa, Bağcılar, Bakırköy) takviye çağırarak oradaki arkadaşlarla birlikte daha güçlü bir şekilde çıktık karşılarına ve onlar geri adım atmak zorunda kaldılar. Gazi Mahallesi’nde taşeron çalıştırdıklarını öğrendik, gene grup olarak oraya gittik ama bulamadık. İşveren kendi adamlarını kaçırmış oradan. Gaziosmanpaşa’da birkaç hamle yaptılar, burada da başarılı olamadılar. Arnavutköy’e İşkaya taşeron firması, kopan fiber optik kabloların tamiri için gelmiş, tabii bizim arkadaşlar yine engellemişler. Bu sefer jandarma bizim arkadaşlara müdahale etmiş. Aynı zamanda diyorlar ki “haklısınız ama yapacağımız hiçbir şey yok.”
İkinci işçi: İşveren arızaları sistemden siliyor, bu resmen suç. Arızalar gözükmüyor böylece. Arızaları gizliyorlar.
Y.: Çok önemli değil o. Bilgisayar sistemi ellerinin altında olduğu için kapatıyorlar, oradan arıza yok gözüküyor oysa şu anda bizim bildiğimiz binlerce arıza var.
Üçüncü işçi: Bu yaptıklarıyla aboneyi kandırıyorlar, abonenin hakkını da yiyorlar. Şimdi Ankara’daki merkezden açıp bilgisayara baktıklarında Gaziosmanpaşa tertemiz gözüküyor, hiç arıza yokmuş gibi, oysa gerçek bu değil. Normalde bir arızanın en geç 3 gün içerisinde giderilmesi lazım. Gerçeği yansıtmak lazım halka.
Y.: Onların arızaları görünürde sıfırlaması çok önemli değil. O arızaların hepsini havuza atıyor bunlar, o havuzda birikiyor hepsi, sadece bilgisayar üzerinde oynama yaparak arıza yok gözüküyor. Arızalar var ama bunları göstermiyorlar. Şimdi onlar ne kadar bunu gizleseler de halkın telefonu çalışmıyor.
UİD-DER: İşverenin amacının ne olduğunu düşünüyorsunuz, işveren neden sendika ile anlaşmazlığı çözmeye çalışmıyor?
Seçime gidilene kadar her şey güllük gülistanlıktı, ne zaman ki AKP %47 oyla iktidara geldi, o zaman işler değişti. Burada açık ve net söylüyoruz çalışanlar olarak, Oger firmasının gizli ortakları var, biz bunu böyle anlıyoruz. Hükümet şimdiye kadar Telekom grevini ağzına bile almadı. Greve ilişkin hiçbir girişimleri yok. Bu konuya neden hiç değinmediğini bizler de düşünüyoruz. Burada bir rant var. Bu ranttan onların da pay aldığını düşünüyoruz. Çünkü Telekom’un yönetimindeki insanlar, örneğin icra kurulundakiler aylık 80-85 milyar maaş alıyorlar. Bizlere de 2600-2800 YTL verdiklerini söylüyorlar ama bizim bordrolarımız elimizde, arkadaşların aldığı ücret 1200-1250 YTL.
Kapsam dışı (memur statüsündeki) bir işçi: 25 yıldır çalışıyorum 1360 YTL maaş alıyorum.
UİD-DER: Kapsam içi ile kapsam dışı arasındaki farklılık neden sizce?
Y.: Kapsam içi ile kapsam dışı arasında fark yoktu önceden. Son bir senedir bu fark oluştu, kapsam dışı olana biraz daha fazla veriliyor. Biz de diyoruz ki eşit işe eşit ücret olmalıdır. Talebimiz bu, aynı işi yapıyoruz.
UİD-DER: Sendikanın gücünü kırmak için olabilir mi bu uygulama?
Y.: Sendikanın gücünü kırmak için bu yöntemi uyguluyorlar. Bunda başarılı olurlarsa yan kuruluşlarda ve diğer özel sektörlerde de aynısı olacaktır. Bütün özel sektör patronları da gözlerini dikmiş grev kırılsın diye bakıyorlar. Eğer biz başarılı olursak o zaman gerisini onlar düşünmek zorunda kalacaklar.
İkinci işçi: Evet doğru.
Üçüncü İşçi: Hangi patron sendikayı ister ki, hiçbiri istemez. Hiçbir zaman sendikanın işverene artısı olmaz ama az çok işçiye artısı olur. Daha önce İETT’de çalıştım. Orada yaşadık. Bu Tayyip Erdoğan belediye başkanıyken rakip sendikayı destekledi. Her iki sendika da yetkisiz kaldı, 7 sene boyunca mahkeme uzadı, 7 sene sözleşme yapılamadı, neredeyse aynı maaşla çalıştık o kadar süre boyunca. Şimdiki başbakan Türkiye’deki bir numaralı sendika düşmanlarından biridir.
UİD-DER: Sendikanız 1962’de kuruldu ve şimdiye kadar grev olmadı. Bunca yıldır aidatlarınız birikti. Şimdiye kadar ne şekilde değerlendirildi bu fonlar, işçilerin yararına bir şeyler yapılabildi mi?
Y.: Bunlar şimdiye değin işçilere pek yansımadı. Ankara merkezde, bir de Antalya’da oteller alındığını biliyoruz. Kendimiz de buralara zaman zaman gittik. Ama işçilerin genelinin bu nimetten faydalandığını zannetmiyorum, belki %5’i.
İkinci işçi: Daha önceki başkan lüks arabalarla poz atmıştı, onları da görmek lazım. Eski başkan Cengiz Teke gazetelere manşet olmuştu, o dönemde 400 milyara 2 tane daire almıştı. Aldığı maaş belli, bu maaşla nasıl 2 daire alır? Bizim İstanbul 1 no’lu şube düşünce ve yapı olarak genel merkezden çok farklıdır. Şubelerin gücü merkeze yetmiyor, mevcut gidişatı kıramıyor, ama yine de bir baskıdır.
Y.: Bizim 1 no’lu şube olarak elbette farklılığımız var, farklı düşüncelerimiz olacak. Genel merkez 2 yıl gecikmeli olarak söylediğimize geliyor. Bizim haklı olduğumuzu görüyor. Örneğin bugün diyoruz ki toplu sözleşme imzalanırken yeni işe girenler de eski çalışanlarla aynı ücret olsun, eşit işe eşit ücret olsun, 2 sene sonra bu noktaya geliyorlar ama ilk söylediğimizde gelmiyorlar, dolayısıyla iş işten geçmiş oluyor. Bir de bu fonların kullanımı önemli. Şimdi otellerimiz var diye gururla söylemiyoruz. Sendikacı tüccar olmamalı, bu paralar başka işçilerle dayanışma için de kullanılabilir yani. Bugün sen grevdeki işçiye verirsin, yarın o senin grevine destek çıkar, böyle olmalı.
UİD-DER: Sizce Türkiye’de sendikacılığa dair sorunlar var mı? Sizce nasıl olmalı gerçek bir sınıf sendikacılığı?
Y.: Sorunlar var tabii. Bizce sınıf sendikacılığı için her şeyden önce işçiye yakın olan insanlar olmalı. Sarı sendikacı dediğimiz Hak-İş, Türk-İş, hatta DİSK’te kümelenmiş kimi sendikacılar sınıftan tamamen uzak. Biz mesafeyi daraltmaya çalışıyoruz. Onlar bize doğru gelmiyorlar, biz o tarafa doğru gitmeye çalışıyoruz. Ama güç o tarafta, çünkü işçilerin yukarılarda söz hakkı yok. İş tabana düşüyor. Bizler greve başlarken tedirgindik ilk günler, ama şimdi adeta kenetlendik, birbirimize daha fazla sahip çıkıyoruz. Mesela dargın olan arkadaşlarımız vardı, hepsi bu grev esnasında barıştılar.
İkinci işçi: Genel merkez çok önemli tabii, yetki onların elinde. Maddi manevi çok bastırması lazım.
Y.: Bu grev kararı bizim sendika genel kurulumuzun aldığı çok yerinde bir karardır. Bu kararı alacaklarını hiç ummuyordum, hiç beklemiyordum. Patronla anlaşacaklarını düşünüyorduk biz, ama tabandan gelen tepkiler nedeniyle grev oldu. Bir de yeni genel başkan; gelirken pek çok sözler vermişti.
Dördüncü işçi: Grevin başından bu yana Türkiye çapında 256 bin telefon arızası meydana gelmiş ve tamamı yapılmış gösteriliyor. Nerede yapılmış? Tamam yalan dolana alıştık da, bu kadarı da olmaz ki! 76’da, 77’de, 78’de, 79’da bu ülkede eylemler vardı, grevler vardı, sokak gösterileri vardı ama millet daha mutluydu, en azından millet birbirine sokakta selam verirdi. Toplum artık uyuyan bir toplum oldu. Niye? Kenan Evren’in getirmiş olduğu ‘82 Anayasasına bu toplum %90’ın üzerinde onay verdi.
Y.: O serbest bir ortamda yapılan bir seçim değildi ama...
UİD-DER: Grev süresince eylem yaptınız mı? Eylem planlarınız var mı?
Y.: Planlarımız var, eylem de yaptık. Geçtiğimiz Pazar günü eşlerimiz ve çocuklarımız Küçükköy Telekom Müdürlüğüne yürüdüler. Çok güzel oldu ama bunun devamı daha kapsamlı yapılacak. Hava yağmurluydu ama yüze yakın insan katıldı.
Üçüncü işçi: Bu ülkede bu grevi önemsemiyorlar, önemsememe sebepleri de şu: zannediyorlar ki işçiler bir süre sonra bıkar. Ben sanmıyorum işçiler bıksın. Bir sene de sürse bu işçi grevi sürdürür.
UİD-DER: Aileleriniz grevi destekliyor mu?
Y.: Destekliyor tabii. Desteklemeseler Cumartesi günü eyleme gelmezlerdi.
Üçüncü işçi: Ailelerimiz destekliyor ama diğer insanlar oldukça ilgisiz. Vatandaş sanki greve çıkan bir kurumla hoşlaşmıyor. Medya korkunç engelleme yapıyor. Bizim greve çıktığımız gün güneydoğu olayları vardı. Ardından tezkere-mezkere derken gündemi hep sıcak tutuyorlar, şehit ailelerini gündeme getiriyorlar. Malzeme üretmek çok kolay Türkiye’de. Televizyonda akşam 20:30’a kadar 29 Ekimi veriyor. Döne döne aynı şeyi veriyorlar.
UİD-DER: Son bir sorumuz olacak. Uzun yıllardır işçilik deneyimine sahipsiniz. Birer grevci işçi olarak genç işçilere ne söylemek istersiniz?
Y.: Ben çocuğumu buraya getirdim ve şunu söyledim: Buyur oğlum bak babanın halini görüyorsun. Aynı şekilde kızıma da söyledim. Cumartesi yürüyüşe geldi o yağmurda. Anlattım mücadelemiz şu şekilde, çalışma şartlarımız bu şekilde, siz sadece yarım saat yağmurun altında kaldınız, hemen şemsiye aramaya başladınız, aramayacaksınız dedim, çünkü sizin babanız çalışırken yağmurun altında çalışıyor. Eşimi, çocuklarımı, annemi, en azından grevin ne olduğunu kendi gözleriyle görmeleri için getirdim. İşte grev budur! İşçilerin dayanışmasını gördüler, birlikteliğini gördüler. Bunlar yani o kadar beklemiyorlardı. Grevi birebir kendileri yaşayacaklar, çünkü benim sorunum onların sorunu demektir. Onlar şimdi bu grevi konuşuyorlar, arkadaşlarına anlatıyorlar. 17 yaşındaki çocuk grev kelimesini bilmeyebilir ama şu anda onu yaşıyor, arkadaşlarıyla paylaşıyor. Arkadaşlarına anlatıyor, babam işi durdurmuş, arkadaşlarıyla birlikte grev yapıyorlar şu sebeplerden dolayı diye.
Üçüncü işçi: Şimdiden ziyade grev sonucunda çocuklara bir şeyler anlatmak lazım. Grevde başarıya ulaşabilirsek, çocuklarımıza da “biz hak ederek şunları kazandık” diyebilmemiz lazım. 12 Eylül’den bu yana grevler yeniliyor. Bu grev vesilesiyle işçi sınıfının varlığını ya da yok oluşunu göreceğiz. Ben öyle düşünüyorum. Bizim kaybetmemiz demek sınıfımızın kaybetmesi demektir. İşçi sınıfı öyle ya da böyle kazanmak zorunda. Bugün 300-500 YTL’ye çalışan, geleceğinin ne olduğunu bilmeyen, bir ekmeğe hayatını satan insanlarımız var. Bunlar Türkiye’nin gerçekleri. Seçim döneminde kömür için insanlarımız oylarını sattı, yalan mı?
UİD-DER: Teşekkür Ediyoruz.
Kaplumbağalar da uçar